İstiklâlimiz ve İstikbalimiz İçin Eğitim Şart!

0
Muharrem Turşucu - Kurucu Temsilcisi

Muharrem Turşucu – Kurucu Temsilcisi

Ülkemiz çok kritik günlerden geçiyor. 15 Temmuz darbe kalkışması, ülkemiz ve insanımız üzerinde yapılan hesapları anlamamız açısından önemli bir milat oldu.
Çok açık ve net olarak görüldü ve anlaşıldı ki hem içeride hem de dışarıda ülkemiz ve milletimize kirli tezgâhlar düzenleyen, bizi, bizim değerlerimizden ve ülkemizden koparıp kendi ihtiraslarına göre yönetmek ve milletimizi kendilerine köle etmek isteyen bir zihniyet var. Birinci Dünya Savaşı’yla yok edilmek istenen bir millet, şanlı istiklâl harbi sonucu Anadolu hattında bağımsız bir devlet kurma mücadelesini kazandı. Cephede bu imanlı millete pes ettiremeyen dış güçler (Batı), istiklâl ve istikbal mücadelesi veren bu milletin “Özünü –ruh kökünü- nasıl yok edebiliriz?” in sinsi planlarını devreye koydular. Bu sinsi planların en önemli ayaklarından biri de eğitim ve öğretim alanı oldu.
İlk etapta bu milleti özünden, dininden, imanından yani köklerinden uzaklaştırmak için her tür entrika devreye sokuldu. Tarihin akışı değişti; dinsiz bir toplum üretilemeyeceğine; zamanın ruhu hâkim oldu. Bilimsel gelişmeler ve insanlığın elde ettiği bu günkü müktesebat, tanrısız bir dünyanın olamayacağını anladı. Ancak bu sinsi planların aktörleri, gerçeği saptırma ve tahrif etmedeki mahirliklerini tekrar devreye soktular. Hak dine girmenin ve kayıtsız şartsız Allah ‘a teslim olmanın önüne pek çok engeller koymak için planlar kurdular.
Bu planların eğitim ayağı şüphesiz çok önem taşıyordu. Hak dine, din adına çıkışla gölge düşürmek, hakkı batıla karıştırmak için “Dinler Arası Diyalog” projesini (DAD) devreye soktular. Bu işleri iyi kıvıracak “gönüllü” taşeronlar görevlendirildi. DAD projesi uzun soluklu, sabırla ilmek ilmek planlanan bir eğitim sistemiyle gerçekleştirilebilirdi. Bunun için dini mekânların, dini argümanların beraberinde dershaneler ve özel öğretim kurumlarının kullanılmasıyla eğitim çağındaki çocuklara ulaşmak oldukça kolay ve önemli hale geliyordu. DAD projesinin hayat bulması için hem dış güçler hem de yerli işbirlikçileri ülkemizdeki yönetim zafiyetinden istifade ederek çok güzel fırsatlar ve imkânlar yakaladı. Çok kısa zamanda ülkemiz içinde pek çok dershane, özel okul, üniversite ve eğitim kurumu açtıkları gibi, dış desteklerle dünya genelinde de pek çok okul ve eğitim kurumu açtılar.
Önemli olan bu eğitim kurumlarında saf, temiz beyinlere DAD projesinin zehrini zerk etmekti. Kendi akıllarınca tezgâhladıkları bu sinsi planlarla pek çok saf ve iyi niyetli dindarları, dine meyli olanları, bürokratları, siyasileri etki altına aldılar. Grubun iyi hizmet ettiği, alnı secdeye değen nesiller yetiştirdiği, okullaşmada ve eğitimde başarılı oldukları her zaman ve ortamda gündeme getirildi. Tesir güçleri o kadar fazlaydı ki bunların ne mal olduğunu söyleyenler de hep dışladı ve bu kişi ve kurumlara hayat hakkı bile tanınmadı. Bunların dışında bu ülkenin özüne –ruh köküne- uygun eğitim-öğretim yapanları, çalışanları, üretenleri hep suçladılar, “Bırakın bu fitneyi(!), bu gruba dâhil olun!” dediler. Aslında haksız da sayılmazlardı, insanda feraset kaybolduğu zaman, perdenin gerisinde çevrilen dolapları fark edemez; bir sonraki hamlenin ne olacağını kestiremezdi.
Eğitim alanına bariz bir örnek vermek gerekirse bu fitne yuvasının, dershanelerinin ve okullarının başarılı gibi olması her vatandaşın fark edemeyeceği bir tezgâhtı: Başarılı öğrenci her türlü vaat hile ve desiseyle kendi kurumlarına çekilir. En fazla bir yıl veya bir dönem okuttukları öğrencilerle de sınavlarda 1. sırada kendilerini ilan etmenin gururunu yaşarlardı. Bunun yanı sıra son dönemde ortaya çıkan soru çalmalarıyla da bu başarı illüzyonunu bu millete yutturarak büyük ilgi odağı olmayı sağladılar. Ne zaman ki niyetlerini açık eden kalkışmaları gizlenemez hale geldi; “Bunlar ne yapmak istiyor.” sorularıyla ayıkma, sorgulama, farkına varma gibi şüpheye düşenler bunlardaki illüzyonu görmeye başladılar.
Artık illüzyonun gerçeğe dönüşmesinin vakti gelmişti. Grup panikledi, belki de panikletildi. Bu milletin üzerine çöken karabasanın kalkmasında etkili olacağına inandığımız 15 Temmuz darbe kalkışması, ayan beyan her şeyi ortaya çıkardı. “Bir musibet bin nasihatten evladır.” diyen atalarımız haklı çıktı. Bu musibetten ders almak en büyük ödevimiz olmalı. Biz kimiz, neyiz, dostumuz kim, düşmanımız kim? Bu sorular kadim hafızamıza tekrar sorulmalı, yeniden tahlil edilmelidir. Tarihi süreçteki arıza fark edilerek özümüze dönmeliyiz.
Özümüze dönmenin, Milli Kimliğimizi kavramanın yolu da yine iyi planlanmış eğitim programlarından, mesleğinde ehil, ülkesine ve insanlığa/öğrencisine hizmeti ibadet gören eğitim-öğretim kadrosundan geçer. Öze dönüş; yöneticisini, öğretmenini, öğrencisini, velisini; vatanını, milletini, tarihini memnun edecek, yüzünü ağartacak eğitim ve öğretim kurumlarıyla mümkün olacaktır.
Ülkemizin mazisini ve önemini kavrayarak, Milli Eğitim Bakanlığı ve Bakanlığa bağlı eğitim-öğretim işiyle uğraşan her türlü kurumu ve kuruluşu ve içinde bulunduğumuz çağı da iyi tahlil etmek zorundadır. Biz, ne mazide kalabiliriz ne de çağın kaosunda kendimizi kaybedebiliriz. İnsanlığın huzuru, güveni ve saadeti için kurtuluş reçetesi Hakka tabii olan, Hakkı üstün tutmada tarihi misyon üstlenen bizim milletimizdedir. Tarihi misyonumuz sekteye uğratılmak istenmiştir. Tarihi arıza giderilerek yeniden özümüze dönmeliyiz. Yeryüzünde adaleti temin edecek eski gücümüze, en kısa zamanda ulaşmanın gayretini göstermeliyiz.
İstiklâlimizi ve istikbalimizi sağlamlaştırmak, ancak iyi kurgulanmış eğitim sistemleri ve uygulamalarıyla gerçekleşebilir. Allah (cc) milletimizin ve yöneticilerimizin yar ve yardımcısı olsun, bizleri Hakkı üstün tutanlardan kılsın.

Yorum Yaz