Atalarımızın , Orta Asya steplerinden beri hayvanlara ayrı bir değer verdiği tarih kayıtlarına geçmiştir.
Sığır , keçi , koyun vb. hayvanlar açıkta bırakılmaz, çadırlarda barındırılır ve bakımlarına özen gösterilirdi.
Kurtlara saygı , köpeklere sevgi gösterilirdi. Atlara ayrı bir önem verilir , sahipleri ölen atlar (aynı dönemde
yaşamış diğer toplumlardaki gibi) sahipleriyle birlikte gömülmez, bakılır veya serbestçe yaşamalarına izin verilirdi.
Ölen atlara mezarlar yapılırdı.
Selçuklularla başlamış olan devlet binalarına kuş evleri yapma geleneği , Osmanlı döneminde de bırakılmamış ve
konutlarda da uygulanarak 19.Yüzyıla kadar sürdürülmüştür.
15.Yüzyılda Fatih Sultan Mehmet tarafından çıkarılan fermanlarla ; inşa edilecek yapılara kuşların barınmaları için
oyuk ve tünekler eklenmesi zorunlu kılınmış , yabani veya sahipsiz hayvanlar için uygun yerlere temiz içme suyu yalakları
yapılmıştır.
Cami ve tekkelerde kedilerin bakılacağı bir alan yapılması , su kapları konulması ve bu kedilere her gün ciğer verilmesi
hükme bağlanmıştır. Şehirlerde yaşayan sahipsiz hayvanların bakımı , beslenmesi ve tedavisi için vakıflar kurulmuştur. Bedeli bu
vakıflarca karşılanmak üzere; kedi ve köpeklerin barınmaları için mahallelerde kedi ve köpek kulübeleri yaptırılmış , her gün
düzenli olarak beslenmeleri ve temiz su verilmesi için ücretli kişiler görevlendirilmiştir.
Kar yağışının çok olduğu çetin kış aylarında , yabani hayvanların aç kalmamaları için ; yaşam alanlarına taze et , saman , tuz
ve kuş yemleri bırakacak görevliler tayin edilmiş , bu harcamalar için devlet hazinesinden ve vakıflardan ödenek ayrılmıştır.
Av hayvanlarının üreme ve gebelik dönemlerinde öldürülmeleri , bunların yavrularının ve göç etmekte olan göçmen kuşların
avlanmaları yasaklanmıştır.
1550 yılında Kanuni Sultan Süleyman tarafından ; Süleymaniye Külliyesi inşaatında yük taşıyacak hayvanların bakımları ve taşıyabileceklerinden
fazla yük vurulmaması veya çektirilmemesi hakkında ferman çıkarılmıştır.
Osmanlı tersanelerinde , gemi havuzlarındaki suyu boşaltmak için bostan dolapları kullanılırdı. Bu dolaplara koşulan mandaların bakım ve beslenmeleri için;
her tersaneye bir manda ağası ve mandacı bölüğü atanmıştır. Askerliği tersanelerdeki mandacı bölüğüne çıkanlardan dileyenler, askerlik yapmamak için
bedel olarak tersaneye manda verirlerdi. Böylece sahiplerinin yerine askerliklerini tamamlayan mandalara törenle “terhis tezkeresi” verildikten sonra,
bu mandalar sahiplerine iade edilirler ve bir daha işe koşulmazlardı.
1587 yılında Sultan III. Murat tarafından; Osmanlı topraklarındaki yük hayvanlarına; taşıyabileceklerinden daha fazla yük vurulmasını ve çektirilmesini
yasaklayan bir ferman çıkarılmıştır.
1600’lerden itibaren eti için beslenmeyen kedi , köpek , at , eşek , katır gibi hayvanların öldürülmeleri suç kabul edilmiştir. Eti için beslenen
hayvanların , en acısız şekilde kesilmeleri için bıçakların her zaman keskin olması , hayvanların gözlerinin bağlanması ve kasapkarın mutlaka usta olmaları
üzerine düzenlemeler getirilmiştir. Mezbahaların bu kurallara uyup uymadıkları sık sık denetlenmekteydi.
Osmanlı ordusunda top veya (cephane,erzak vb.) yük arabaları çeken büyükbaş hayvanların , yaşlanınca kesilmemelerine ve ecelleriyle ölünceye kadar
iyi bakılmaları için maaşa bağlanmalarına dair düzenlemeler yapılmıştır.
1654’te çalışma gücünü yitirmiş , emekliye ayrılmış hayvanların hayat boyu bakımlarının sağlandığı bir çiftlik kurulmış ve sonraki yıllarda
bunların sayıları arttırılmıştır.
Ölen kişilerden mallarını kedi ve köpeklerin beslenmesi için bırakanlar varsa; kadılar tarafından , bu vasiyetlerin yerine getirilmesi amacıyla fırıncı ve
kasaplar görevlendirilir ve denetlenirlerdi.
1700’lü yıllarda kurulan vakıflar tarafından , göçmen kuşlarla kedi ve köpeklerin tedavisi için birçok Osmanlı şehrinde hayvan hastaneleri yaptırılmıştır.
1856’da yük hayvanlarının Cuma günleri çalıştırılmayıp dinlendirilmesi , sahiplerinin dahi binmemesi karara bağlanmıştır. Bu karara uymayanların yakalanarak
cezalandırılmaları , (dönemin belediye başkanları olan) Şehreminilerin sorumluluğundaydı. Şehreminlerince görevlendirilen zabıtalar şehirlerde gezerler ve sahipli
hayvanların karınlarıno yoklayıp , sahiplerinin onları iyi besleyip beslemediklerini kontrol ederlerdi. Sorumluluklarını yerine getirmeyen hayvan sahipleri
cezalandırılırdı.
Sokaklardaki sahipsiz hayvanların , halk ve (hancı,lokantacı,kasap,ciğerci vb.) esnaf tarafından düzenli olarak beslenmeleri , parayla satın alınan kuşların
azat edilmeleri yaygın bir gelenekti. Halk ve saray sanatçılarına ilham veren birçok hayvan türü , edebiyatta ve el sanatlarında yüceltilerek ölümsüzleştirilmiştir.
Netice olarak; kültürümüzün bir parçası olan hayvan sevgisinin geldiği nokta , toplum yapısını farklı yönlerden göstermesi bakımından üzücü ve endişe vericidir.
İSMAİL FURKAN KAKLIK
Özel Gençlik İlkokulu/Ortaokulu Öğrencisi