Said Turgut: Teklifimizi kabul edip bizi misafir ettiğiniz için teşekkür ederiz. Bildiğiniz gibi Enderun Soruyor adlı proje kapsamında sizin gibi Konya’mıza değer katan önemli şahıslarla röportajlar yapıyoruz. Hem kurumumuzun yönetim kurulu başkanı olmanız hem de sanayi alanında yaptığınız çalışmalar dolayısıyla öğrencilerimiz sizi daha iyi tanıyabilmek için sizinle röportaj yapmak istediler. Müsaadeniz olursa öğrencilerimiz sizin hakkınızda merak ettikleri konularla ilgili sorular soracak.
Ömer Şen: Hoş geldiniz. Gençlerle hasbihal etmek, onların sorularını cevaplamak bize mutluluk verir.
Salih Yılmaz: Teşekkür ederiz. Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
Ömer Şen: 1962 Konya doğumluyum. Hacıveyiszade Hoca Efendi’nin (rah.) de yaşadığı köy olan Şatır köyündeniz. İlkokulu Konya Merkez Hürriyet İlk ve Ortaokulu’nda okuduktan sonra Ticaret Lisesi’nde eğitim-öğretim hayatıma devam ettim. Liseden sonrada ticari hayata adım attım o zamandan beri ticaretle meşgulüm.
Şamil Süslü: Ticaret sektöründe çalışmanızda babanızın rolünün olduğunu okumuştum, bu yönlendirmeden memnun musunuz?
Ömer Şen: Evet memnunum. İnsanlar evlatlarının iyi bir yerlerde olması için hep böyle yönlendirmeler yaparlar, evlatlarının mutlu olmasını iyi bir hayat sürmesini her aile her anne baba ister, benim annem babam da bunları hep istemiştir.
Babam ticarete demir ticareti ile başlamış. Demir ticareti öncesinde o günkü tabirle at arabacılık yani nakliyecilik yapıyormuş. Bu işle uğraşırken demir ticaretinde bir gelecek görüp ticarete atılmaya karar verdikten sonra evlatlarıyla birlikte demir ticareti yapmaya başlayan babamın öngörüsü bizi bu noktaya getirdi diyebiliriz.
Salih Yılmaz: Bir işi yapabilmek için sevgiye ihtiyaç var, siz de işinizi sevgiyle yaptığınızı söylüyorsunuz bunu biraz açar mısınız?
Ömer Şen: Evet bir işi yaparken sevgi olması şart, ama sevgiden önce olması gereken temel bir felsefe var bu felsefeyi bilmeden diğerlerine atlamak diğerlerinde başarıyı elde etmek çok zor. Bu felsefeyi insanın bir dine girmesi ile işe girmesi arasında ilişki kurarak anlatmak istiyorum. Dine girmenin temelinde iman etmek vardır. İnsan amentüyü inanarak okuduğu zaman dine girmiştir, Müslüman olmuştur. Şu an içinde bulunduğumuz mekân hidrolik pompa fabrikası. Ben bu fabrikaya nasıl giriş yapmalıyım? Allah’ın varlığına ve birliğine iman ettiğimiz zaman nasıl Allah’ın sıfatlarını bilmemiz gerekiyorsa bu işte de hidrolik sektörünün muhteviyatını bilmemiz gerekir. Örneğin, meleklere iman konusu da şöyledir: Milyarlarca melek vardır ama dört büyük melek öne çıkmıştır. Biz meleklere iman ediyoruz ama bu melekler ne iş yapıyor neden bu dört melek öne çıkmış diye soruyoruz. Ulaştığımız cevaplar bu dört meleğin işlerini planlı bir şekilde yaptığını gösteriyor. O zaman biz de işlerimizi planlı bir şekilde yapacağız. Planlı çalışmak başarılı olmanın sırlarından bir tanesidir. Peki, diğer melekler ne yapıyor? Kimi yaşananları kayıt altına alıyor, kimi insanları sorguya çekiyor. Biz de işlerimizi kayıt altına almalıyız, çünkü evraklara ulaşmak toplam kalite sistemi için çok önemlidir. Ardından planlamasını ve kaydını yaptığımız işi uygulamaya geçireceğiz ki hesap verebilir bir konumda olalım. Ortaklara, çalışanlara, tedarikçilere ve devlete karşı olan yükümlülüklerimizi yerine getiren ve hesap verebilen bir konumda olmamız gerekiyor. Bir başka iman unsuru kitaplara iman etmektir. Cenab-ı Hak diyor ki: “Yeryüzünde ihtiyaç duyduğun yaşam felsefesine ulaşmak için sana bir kitap gönderiyorum. Bu kitapta senin istediğin her şey var, buna uy.” Öyleyse işletmelerin de bir kitabının olması gerekir. Bakın böylece kalite yönetim felsefesinin özünün İslam dinine dayandığını görüyoruz. İşletmemizle ilgili bir kitabımızın olması lazım. Peygamberlere iman konusu da bu sistemin içinde yer alıyor. Allah ü Teâlâ bize önderlik, rehberlik etsin diye peygamber göndermiş. Bizim de işletmemizde danışmanlara ihtiyacımız vardır. Kaza ve kadere imanı da buraya dâhil ettikten sonra amel, yani uygulama kısmına geçelim. Örneğin, insan namaz kılacağında çeşitli hazırlıklar yapar çünkü namaza hazırlık için gerekli şartlar vardır. Namazın şartlarını işimize nasıl adapte edebiliriz? Hadesten taharet şartı insanın kendisini temizlemesiyle ilgilidir, kişinin çalıştığı iş için gerekli olan temizliği yapması gerekir. Ardından necasetten taharet gelir bu noktada da çalıştığımız yeri temizlememiz gerektiğini görüyoruz. Cenab-ı Hak: “Yeryüzünü sizin için bir mescit kıldım.” diyor. Müslüman yeryüzünü kirletemez. Biz çevre yönetim sistemine göre iş yerimizin atıklarını çevreye rastgele atmıyoruz. Çevre yönetim sistemi de İslam dininin unsurlarından meydana gelmiştir. Müslümanlar kanalizasyonda yaşayan varlıkların dahi hakkına riayet eder. Fabrikanın bacasından çıkan dumanın bitkilere zarar vermesi o bitkilerin insandan hesap sormasına sebep olur. Bir taraftan bitkileri bir taraftan hayvanları korumak zorundayız. Setr-i avret kurallarına göre namaz kılacak olan erkek ve kadının kıyafetinin nasıl olacağını belirler. Yönetim sistemlerinde de çalışanın sağlığını tehdit etmeyecek şekilde belirlenmiş giyim kuralları vardır. Ardından vakit ve niyet kuralları gelir. Eğer insan ibadetini vaktinde yaparsa mükâfatı vardır, biz de vaktinde üretim yapmaya önem veriyoruz. İşi vaktinde yaptığında müşteri memnuniyeti ortaya çıkıyor, namazı da vaktinde kılarsan sevabı artıyor. Ayrıca bir işi yaptıktan sonra eğer ben yaptım demez de biz yaptık dersek çalışanların moral ve motivasyonu artar. Bütün bunların merkezinde iman ve sevgi vardır.
Şamil Süslü: Bildiğimiz kadarıyla ticarete elma satarak başlamışsınız bize bundan bahseder misiniz?
Ömer Şen: Bu Hürriyet İlkokulu’nda olan bir hadise. Bizim ikamet ettiğimiz yerde Bozkırlı, Seydişehirli, Hadimli komşularımız vardı. Arkadaşlar okula gelirken üç-beş tane elma getirirlerdi. 5-10 kuruşa satarlardı ben de satın aldığım bu elmaların tanesini 20 kuruşa satardım, böylece elmanın parasını da çıkarırdım.
Salih Yılmaz: Ticarete ciddi şekilde atıldıktan sonra çalışacağınız insanları neye göre seçtiniz?
Ömer Şen: Bu işin içinde teknik kriterler ve tecrübeler var. Bütün bunların harmanlanmasıyla değerler ortaya çıkar. Kişiyle ilk karşılaştığınızda giyim-kuşam ve davranışlarına göre onu değerlendirirsiniz. Daha iyi tanımak için bir referans istersiniz, referansın bilgilendirmesiyle genel bir kanaat oluşur.
Şamil Süslü: 40 yılı aşkın hizmet veren başarılı bir firmanız var. Bu başarınız sizi hiç korkuttu mu acaba, başarabilecek miyim diye endişeye kapıldığınız oldu mu?
Ömer Şen: Korkudan ziyade yapmam gerekenleri yapıyor muyum nerede eksiğim var, buna bakarım. Bir söz var, “Savaş çadırda kazanılır, cephede uygulanır.” Biraz önceki anlattığım planlama ile ilgili işte bu planları doğru analiz ederseniz, analizlerini doğru yaparsanız, satış stratejilerini doğru yaptıysanız kokmanıza gerek yok. Hayat tehlikelerle dolu, nasıl ki trafiğe çıkıyorsunuz trafikte sizin dışınızda bir sürü etken var; siz yolda onları bertaraf etmeye çalışacaksınız, yoldan kaçmak yok o yola mutlaka çıkacaksınız. Hızlı analiz yapmakla yükümlüsünüz. Bu bir savaş, bir taraftan sizinle aynı üretimi yapan diğer firmalarla bir savaşınız var diğer taraftan global dünyayla bir savaşınız var. Bu savaşı göze almadıysanız zaten baştan kaybettiniz, ama bu savaşa girerken barut miktarını, menzili, vuracağınız açıyı doğru hesap etmeniz lazım.
Salih Yılmaz: Blue Ascend Firması dünya çapında bir firma olma konusunda ilerliyor, bunun maddi ve manevi boyutu nedir?
Ömer Şen: Markamızın dünyaca bilinirliği her geçen gün artıyor. Markamızın tanıtımı için elimizden geleni yapıyoruz ve dünya genelinde bir elin parmaklarını geçmeyecek kalitede olan firmalar arasına girmesini sağlamaya çalışıyoruz. Bu çalışmalarda tabii zorluklar var bunu iyi analiz etmek lazım. Nasıl ki bir güreşçinin mindere çıktığında karsısındaki dünya şampiyonu rakipleri yenmek için kas gücüne, nefes gücüne, taktik ve tekniğe ihtiyacı varsa rakiplerini çok iyi tanıması gerekiyorsa biz de sektörel güreş yapıyoruz bu güreşin içerisinde yenilmemek için karşımızdaki rakipleri çok iyi tanıyarak belirli stratejilerimizle yolumuza devam ediyoruz. Allah-u Teâla şöyle buyuruyor: “Sabredenler, sebat edenler, hazırlıklı olanlar, uyanık olanlar Allah’ın yardımını beklesin.” Sabır, sebat, kanaat, hazırlıklı olmak, uyanık olmak bunlar insanın yapmakla yükümlü olduğu şeylerdir. İnsan bunları yaptıktan sonra Allah’a tevekkül etmeli. Üstüne düşeni yapmadan destek beklemek doğru olmaz.
Şamil Süslü: Firmanın ismini siz mi belirlediniz ve neden bu ismi tercih ettiniz?
Ömer Şen: Evet firmanın ismini biz belirledik. “Blue Ascend” mavi yükseliş, mavi tırmanış anlamına gelen bir isim. Hidrolik sektörü yük kaldırmalarda çok fazla kullanılan esnek güç sistemleridir. Mavi akışkanları temsil ettiği için böyle bir isim tercih ettik. Amblemimizde yer alan simgeler müteşebbisi, sermayeyi ve çalışanları ortadaki boşluk ise hizmet verdiğimiz müşterilerimizi temsil ediyor.
Şamil Süslü: Anladığımız kadarıyla aile bağlarınız oldukça kuvvetli, bu iş hayatınıza da yansımış. Sıla-i Rahim konusunda bize neler söylersiniz?
Ömer Şen: İnsan bedeninin bir çalışma sistematiği var. Beden, bir taraftan mekanik bir taraftan elektronik çalışıyor. Bir otomobilde veya farklı şeylerde gördüğünüz sistemler insan bedeninde de var. Sıla-i rahimin en önemli özelliklerinden birisi bulunduğunuz ortamı değiştirmenizdir, sıla-i rahimde sıhhat vardır, ömrü uzatır. Bu bağlamda eş-dost ve akrabayı ziyaret etiğinizde, onlarla sohbet ettiğinizde pozitif enerji kazanırsınız. Bu enerji insan vücudunu rahatlatır ve insanın sağlığına olumlu etki yapar.
Salih Yılmaz: Buradaki işinizle birlikte Gençlik Eğitim Kurumları Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı da yürütmektesiniz. Her iki işle birden ilgilenmek zor olmuyor mu, bu durumun fayda ve zararları nelerdir?
Ömer Şen: Zararı yok ama faydası çok. Eğitim ve ticaret iki farklı alan gibi görünse de birbirini tamamlıyor. Eğitim kısmında ilim öğrenip burada öğrendiklerimizi uygulamaya çalışıyoruz. Ben Gençlik Eğitim Kurumları’nda bulunduğum ve toplantılara katıldığım zaman rahatlıyorum. Çünkü orada işleri paylaşmış ekip arkadaşlarımız var, onlar işleri büyük oranda hallediyor. Biz oradaki arkadaşlarla bilgi ve tecrübelerimizi paylaşıyoruz. İnsan idealleri uğruna faydalı işler yaptığında yorgunluğunu unutuyor, o işten zevk alıyor. Futbolu seven insanları göz önünde bulunduralım. Koşarlar, yorulurlar, sakatlanırlar ama oynamaktan vazgeçmezler; çünkü futbol sevgisi ağır basar. Siz de işinizi sever ve ibadet aşkıyla yaparsanız o iş size zor gelmez. Eğer işinizi sevmiyorsanız size ne sunarlarsa sunsunlar o iş zulüm gibidir. Bir Türkçe öğretmenim vardı şu an yetmiş-seksen yaşlarında. O bazen sınıftan birkaç kişi seçerdi biz ona yardım ederdik. Bir defasında evine gidip kömür çekmemizi istedi. O zaman öğretmenin evine giderek kömür çekmek bizim için bir şerefti. 35-40 kişilik sınıfın içinde öğretmenin bizi çağırmış olması kendimizi seçilmiş hissettirirdi. Öğretmenimizin evine gider çalışırdık, hizmet ederdik ardından onun bizimle sohbet etmesi bizi çok mutlu ederdi. Öğretmen bir kişidir, talebesi bin kişidir. Öğretmen talebelerini unutabilir ama biz unutmayız. Bu yaşta onu nerede görsek elini öper, ona saygı gösteririz. Büyüklerimiz, “Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum.” demiş. Bu sözü idrak edebilsek eğitimin temel felsefesini anlamış oluruz. Mesleğimize bu noktadan yaklaşmalıyız. İnsan ömrü boyunca hem öğretmendir hem talebedir. Ben şu anda buradaki malzemelerin öğretmeniyim. Onlara işlerini yapmayı öğretiyorum, onlarla konuşuyorum. “Bakın evlatlarım, siz buradan çıkacaksınız farklı yerlerde çalışacaksınız. İnsanlar, sizi hangi usta yetiştirdi diye soracaklar.” diyorum. Şimdi bu pompa gürültü çıkarsa arıza yapsa insanlar üreticinin arkasından iyi şeyler söylemezler. Bu yüzden biz en iyi şekilde üretim yapmak için büyük bir çaba sarf ediyoruz. Bunlar da bize gittikleri yerden mektup yazıyorlar. “Allah razı olsun bizi çok güzel yetiştirmişsiniz. Biz burada el üstünde tutuluyoruz.” diyorlar. Bir kapıdan dışarıya atılmak var bir de arkasından gelecek nesle referans olmak var. Öğretmenlik sadece insanlar arasında olmaz. Ağaçları budayıp meyveye yatırmak da bir öğretmenlik, çünkü amaç onu terbiye edip verimli hale getirmektir. Örneğin bir asmanın budama zamanı geldiğinde insan onu güzelce budarsa, meyve vermesi için gerekli olan işlemleri yaparsa insanoğluna faydalı olur. O asmayı tek başına bırakmak kontrolsüz bir özgürlükle büyümesine izin vermek eğitimle birlikte düşünülemez. O asma eğitilmek için kollarının kesilmesine razı oluyor, kesildikten sonra ağlıyor ama belki de mutluluktan ağlıyor. Faydasız bir şekilde yaşamaktan kurtulduğu için Allah’a hamd ediyor.
Şamil Süslü: Türkiye’deki eğitim sistemi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Ömer Şen: Global meseleleri konuşup bu noktadaki sorunları çözecek durumda değiliz. Bizim bir okulumuz var. Bu okulda öğrenci, öğretmen ve velilerimiz var. Bizim işimiz mevcut kanunlarla en iyisini yapabilmenin derdinde olmaktır. Buradan hareketle hatayı kendimizde aramalıyız. Mükemmel öğretmen, öğrenci, idareci nasıl olunur sorusunu herkes kendine sormalıdır. Kişi bu sorunun cevabını bulup üstüne düşeni yaparsa mükemmel bir yönetim sistemi ortaya çıkar. Hatayı hep başka insanlarda ararsak yol alamayız.
Salih Yılmaz: Eğitimde maneviyat çok önemli, okullarımız da değerler eğitimine çok önem veriyor. Peki, sizin bu konuyla ilgili düşünceniz nedir?
Ömer Şen: İnsanın hesaba çekilmediği bir zaman dilimi yoktur; her anında işlediği fiillerden hesaba çekilir. İnsan doğduğu andan itibaren ölünceye kadar farz, vacip, sünnet, müstehap, mekruh veya haram olan işlerden biriyle meşgul olur. İnsanın yaptığı iş içerisinde bunların haricinde bir şey yoktur. Bir işe başlarken niyetiniz, o işin haram-helal boyutunu belirler. Niyetiniz halis olursa işin sonu kötü olsa bile size sevap işlettirir. Biz yaptığımız işte helal yoldan kazanç sağlıyoruz, ekibimizin kazancına sebep oluyoruz. Bu noktada niyetimiz bizi helale götürüyor.
Şamil Süslü: Kitaplarla aranız nasıl?
Ömer Şen: Fırsat buldukça kitap okuyorum. En çok da yurtdışı seyahatlerimde okuyorum. En son okuduğum kitaplardan biri Yalan Avcısı’ydı. Kişisel gelişim kitapları, dini kitaplar, romanlar okurum. En çok okuduğum yazarlardan biri Doğan Cüceloğlu’dur.
Öznur Özgür İç: Hocam, torunlarınıza ve çocuklarınıza olan tavsiyelerinizden hep hikâyeleştirme yoluna gittiğinizi görüyorum. Bir TKY toplantısında, üzüm asmasının aşılamasını hikâye etmiştiniz. Burada üzümü kullandınız, asmadan bahsettiniz, hikâyeleştirmeyi çok kullanıyorsunuz. Bu verimli bir teknik aslında yani çocuklara kendi evlatlarınıza nasihatte de, öğrencilere anlatımda da etkili bir yöntem.
Ömer Şen: Bunun tam olarak nasıl oluştuğunu bilmiyorum ama Mesnevi’den de zaman zaman okuduğum şeyler var. Orada Hz. Mevlana’nın hayvanları farklı farklı şekillerde konuşturduğunu görüyorum. Bu şekilde iletişim kurmak benim hoşuma gidiyor. Burada binalarla, makinalarla yaptığım konuşmalar var. Sütün ekşimesi ile ilgili anlattığım bir hikâye var. Kayısı ve aşılamayla ilgili hikâyeler var. Zaman zaman arkadaşlarla, personelle de kendi aramızda sohbetler yapıyoruz. Geçen gün arkadaşlara dedim ki; Müslüman karakterli, ahlaklı, günahkâr Müslüman da olabilir, günahsız Müslüman da ihlaslı Müslüman da olur. “Bana herkesin gıpta ile baktığı, ahlaklı bir Müslüman tipinde pompa üretin, pompanın Müslüman’ı olsun.” diye bir şey söyledim. Arkadaşlar bu dediğime şaşırınca “Pompanın da Müslüman’ı olmaz mı neden şaşırdınız?” diye sordum. Orada pompanın serüvenini anlatmaya başladım. Bazen farklı diller kullanıyorum. İnsan üretmekle pompa üretmek arasında kronolojik bağlantı kuruyorum. Dişliler belirli bir ısıl işlem gördükten sonra dışarıya gidiyor. Dışarda sertlik ve mukavemet kazanıyor. Daha sonra adına çarpılma dediğimiz ölçülerin dışına çıkıyor. Ölçülerin dışına çıkınca ben bunların şeyhi oluyorum. Bunlar tekrar benim dergâha geliyor. Dergâha tekrar gelince “Ne oldu sana, bir sürü günaha batmış gelmişsin diyorum.” daha sonra bunların terbiye edildiği bir işlem var. Bu terbiye işlemi esnasında bunlar boynunu büküyor. “Efendim ben masumum.” diyor. “Tamam, gel tövbe istiğfar et. Allah seni günahlarından arındırsın.” diyorum. Taşlama dediğimiz sistem var, bizde de kırbaçlama vardır. Biz de onu taşlayarak günahlarından arındırıyoruz. Daha sonra faydalı bir ürün oluyor. Kısaca bunların hepsinde bir ruh, bir hayat, bir anlayış, bir görüş, bir düşünce bulunuyor. Malzemelerin hepsinin içinde tanecikli yapılar var. Isıl işlem sonunda bu yapılar doku sıklıkları meydana getiriyor. Bütün bunları konuşarak yapmak daha kalıcı oluyor.
Geçen gün bir mühendis arkadaşa pompanın tasarımını anlattım. Masanın üzerine tüm komponentleri dişlileri, gövdeleri vs. koyuyoruz. Komponentler pompanın çalışma alanını soruyor ve ona göre kullanılması gereken malzemeleri, kimyasalları komponentlerle tartışıyoruz. Onlar üretimden önce bana soruyorlar: “Beni nerede, hangi amaçla kullanacaksınız, benden beklentiniz ne?” Biz de buna göre çalışacağı ülkeyi, çalışma şartlarını anlatıp üretimi ona göre yapıyoruz. Böylece yüzümüz kızarmıyor.
Salih Yılmaz: Bütün bu söylediklerinizle aslında eğitime olan bakış açınızı da anlıyoruz.
Ömer Şen: Ezberden kurtulup adına yapılandırmacı dediğimiz, uygulamalı eğitim yaparak, merak duygusunu uyandırarak, kişide başarma ve tatmin duygusunun oluşumunu sağlayarak bir eğitim metodunun, doğru bir metot olduğunu düşünüyorum.
Salih Yılmaz: Biz gençlere, ticarete yeni başlayanlara tavsiyeleriniz nelerdir?
Ömer Şen: Hayattaki her şeyle konuşmaya çalışın, empati kurun. Hayattan zevk alın. Mutlaka kitap okuyun. İbadetleri söylemiyorum zaten onlar olmazsa olmazlardan. Birisi size bir şey yaptığından asıl önemli şeyin kırmak değil kırılmamak olduğunu hatırlayın. Öğretmeninize, arkadaşınıza, ailenize kırılmayın. Kırılmamayı öğrenin. Size söylenenleri her zaman hayra yorun. Yoldaki taşı, uçan kuşu, size saldıran köpeğin size neden saldırdığını analiz ederseniz, ona karşı olan davranışınız onu anladığınız zaman farklılaşacaktır. Burada sanayideki köpeklerle de konuştum neden dışarıdan gelenlere ve geç saatte dolaşanlara saldırdıklarını sordum. Ona merhamet edeceksiniz çünkü köpek yaratılış itibari ile savunma yapıyor. O kendini koruduğu için mükâfat alacak, çünkü görevini tam yapıyor. Sizler de işinizi sağlam ve inançla yaptığınızda Allah yar ve yardımcınız olacaktır.
Şamil Süslü: Bize vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz.