İstiklal Marşı’mızın şairi, Milli Mücadele’nin manevi mimarlarından Mehmet Akif Ersoy’u 27 Aralık 1936’da ebedi istirahatgâhına uğurladık. Şiirlerindeki gür ve inançlı ifadelerini, sapasağlam duruşunu ve düşüncelerini onun şahsiyetinde değerlendirmek gerekir.
Vatanına, bayrağına, sanatına ve her şeyden önemlisi insan olmanın sorumluluğuna yakışır bir ömür süren Mehmet Akif’i iyi okumak ve anlamak gerekir. İstiklal Marşı müsabakasında sergilediği onurlu duruş ve hayatına dair birçok kesit, hayat karşısındaki sağlam duruşunun güzel örnekleridir. O. Milli Mücadele’nin manevi lideri olmuştur. O, İslam âleminin eğitim ve yeniliklerle kalkındırılmasını istemiştir. İslamiyet’in insanları kardeş yapan özelliğini vurgulamıştır. Uyarmıştır, uyandırmıştır her şiirinde:
“Bir parça kımıldan diyorum, mahvolacaksın!
Ey yolcu, uyan! Yoksa çıkarsın ki bir sabaha:
Bir kupkuru çöl, ne ışık var, ne vaha!”
Akif, bu mısraları, 1919 yılında İstanbul işgal altındayken yazmıştır. O Milli Mücadelenin azimli ve kararlı aydınlarından olmuş, halkın yeise düştüğü anlarda onları tutup kaldırmıştır. Halk ve aydınlar ona tam bir itimat beslemekteydi. Gerçekten de Akif bu itimada layıktı. Mehmet Akif, merhametin, hürriyet, vatan, bayrak sevgisinin, ilme sarılmanın, sarsılmaz imanın, erdemli olmanın sesi olmuştur:
“Atiyi karanlık görerek azmi bırakmak…
Alçak bir ölüm varsa, eminim, budur ancak.”
Her şiiri ayrı bir derinlik barındıran, hakikati gür bir şekilde dile getiren Akif’i satırlara sığdırmak gerçekten çok zor. Onun dizelerini, fikir dünyasını layıkıyla anlamak ve anlatmak gerekir. Ruhu şad olsun.