Medine Müdafaası’nın 100. Yılı Münasebetiyle
Yüz Yıl Önce, Yüz Yıl Sonra
(10 Ocak 1919 – 10 Ocak 2019)
Yapamaz Ertuğrul evladı sensiz,
Can verir, Canan’ı (SAV) vermez Türkler,
Ebedi “Hâdimu’l Haremeyn”iniz,
Ölsek de Ravza’nı ruhumuz bekler…
Medine Müdafiilerinden Üsteğmen İdris Bey
Medine Müdafii Çöl Kaplanı Fahreddin (Türkkan) Paşa ve Mescid-i Nebevi
I.Bölüm
Medine’de ay yıldızlı Hilal’in indirilişinin 100. yılında, “Peygamber’in (SAV) Gölgesinde Son Türk Birliği”nin yiğit komutanı, Peygamber (SAV) aşığı, Çöl Kaplanı Fahreddin (Türkkan) Paşa’yı ve cesur Mehmetçiklerini rahmetle yâd ediyoruz. Peygamber Şehri’nin işgalinin 100. yılında, mevcut Suud yönetiminin Siyonist İsrail ve İngiliz-ABD yönetimiyle işbirliği yaparak tıpkı 100 yıl önce dedelerinin yaptığı gibi Ortadoğu’da Müslüman kanı akıtmaya yönelik planlarını da ibretle izliyoruz.
Evet! Bundan tam 100 yıl önce, emrindeki 3 – 4 bin Mehmetçik ile İngilizler ve işbirlikçisi Şerif Hüseyin’in başlattığı, 2 yıl 7 ay süren kuşatmaya bütün imkânsızlıklara rağmen direnen, Mondros Mütarekesi’nden 70 gün sonra teslim olan, Harem-i Şerif’in / Medine’nin son müdafii Fahreddin Paşa ve kahramanlarını hatırlayacağız.
751 Talas Savaşı ile kitleler halinde İslam’ı kabul etmeye başlayan Türkler, fethettiği her beldede Ahmet Yesevi, Yunus Emre, Mevlana, Ahi Evran, Hacı Bektaşı Veli, Hacı Bayramı Veli gibi erenlerle İslam’ı gönüllere nakşetmiştir. Bir yandan İslam dünyasına bela olan içerdeki fitnelere karşı direnen, her türlü dış tehditlere; Moğollara, asırlar boyu Haçlılara, Siyonizm ve Emperyalizme karşı ümmetin ve tüm mazlumların umudu olan bu yüce millet, diğer yandan bütün hata ve kusurları ile en samimi şekilde İslam’ı her zaman kendisine baş tacı yapmıştır.
Bu hürmetin bir nişanesi olarak, 1517’de Mısır Seferleri ile Osmanlı topraklarına katılan Hicaz’ın, ecdad için büyük bir manevi değeri vardır. Yavuz Selim Han ile birlikte Halife-Padişahların “Hadimü’l Haremeynü’l Şerifeyn (Harem-i Şerifler’in Hizmetkârı)” unvanını kullanmışlardır. Sürre Alayları ile Hac mevsiminde -Kâbe Örtüsü de dâhil- altın ve hediyeler gönderilmesi (Sürre alaylarının gelişi ile hediyelerin dağıtılması neticesinde Hicaz’da bolluk ve bereketin artmasından dolayı “Hacı yolu gözlemek” deyimi yaygınlaşmıştır.), Nakibü’l Eşraf kurumu ile Seyyid ve Şeriflere karşılıksız maaş bağlanması, Sultan Abdülhamid’in Hicaz Demiryolu’nun Medine kısmında rayların altına keçeler koydurması ve daha nice sayabileceğimiz örnekler bu hizmetin göstergesidir.
I.Dünya Savaşı’nda Sarıkamış Harekâtı’ndan sonra İngilizlerin Uzakdoğu Sömürgeleri ile bağını kesmek ve İngilizlerin elinde bulunan Mısır’ı almak için 14 Ocak 1915 ve 27 Temmuz 1916’da Süveyş Kanalı’na iki harekât düzenlenmiş, İngiliz istihbaratının Yahudi kadın casuslarının İttihatçı subaylardan bilgi alması neticesinde her iki harekâtta başarısız olmuştur. 3 Kasım 1917 Balfour Deklerasyonu ile İngilizlerin Yahudilere verdiği Filistin topraklarında Yahudi Milli Devleti kurma vaadi ile Yahudiler de başta Çanakkale olmak üzere, birçok cephede Osmanlı aleyhine casusluk faaliyetlerinde bulunmuşlardır. Kanal Harekâtı’nın başarısız olması üzerine, Osmanlı ordusu Suriye-Filistin hattına çekilmiş, Şerif Hüseyin’in oğlu Emir Faysal’ın İngilizler ile işbirliği neticesinde Gazze ve Nablus Muharebeleri’nde ağır kayıplar yaşanmış, 9 Aralık 1917’de Kudüs İngiliz işgaline girmiştir.
Diğer taraftan Selman-ı Pak Zaferi’nden sonra Halil (Kut) Paşa da 29 Nisan 1916’da Kütü’l Ammare’de İngilizleri ağır bir yenilgiye uğratarak başlarında General Towshend dahil 5 general, 500’e yakın subay ve 13 bin İngiliz askerini esir almıştır.
İşte bu yenilgiden 17 gün sonra, 16 Mayıs 1916’da, dönemin İngiliz Mısır Valisi Mc. Mahon ile Şerif Hüseyin arasında yapılan Mc. Mahon Antlaşması ile Osmanlı’ya karşı İngilizler ile işbirliği yapması karşılığında Hicaz Emiri’ne “Büyük Suud Krallığı” vaad edilmiştir. O emir ki Sultan Abdülhamit zamanında 17 yıl ailesiyle birlikte İstanbul’da kalmış, Kanal Harekâtı’na destek için kendisine 60.000 altın verilmiş ancak o, bu altınları isyan için kullanmıştır.
Bu gelişmeler üzerine 23 Mayıs 1916’da Hicaz Kuvve-i Seferiyesi Komutanlığı’na atanan Mohaç Kahramanı Akıncı Bali Bey’in torunlarından Fahreddin Paşa, 10 Haziran 1916’da isyan başlatan Şerif Hüseyin ve akıl babası meşhur İngiliz ajanı “Arabistanlı Lawrence”’in tam 2 yıl 7 ay boyunca kâbusu olmuştur.
Sultan Abdülhamid’in yaptırdığı Hicaz-Medine’nin can damarı Hicaz Demiryolu, İngiliz Ajan Lawrence’in mihmandarlığında bedevilerce sık sık tecavüze uğramakta, bombalanmakta, trenler kullanılamaz hale getirilerek yağmalanmakta ve Medine’nin anavatanla bağlantısının kesilmesi için gayret edilmektedir. Öyle ki dönemin kaynaklarında İngiliz istihbaratının “Türkler hakkınız olan altınları İstanbul’a kaçırıyor.” yalanlarıyla bedevilerin, Türk askerlerinin karınlarını deşip altın aradıkları bilgisi bile yer almaktadır.
Arabistanlı Lawrence ve Şerif Hüseyin’in Oğlu Faysal
İngilizler, Osmanlı Devleti’nin elinde bulunan bu kutsal vatan topraklarını işbirlikçileri Şerif Hüseyin’in de yardımıyla ele geçirmeye başlamışlardı. İngilizlerin yağma ihtimali üzerine, bu beldelerde bulunan maddi değeri milyarlarca lirayı bulan ve manevi değeri ölçülemeyen Kutsal Emanetlerin ve kıymetli hazinelerin İstanbul’a trenle nakli yine Fahrettin Paşa’nın üstün gayreti ile hiçbir parçasına halel gelmeden gerçekleştirilmiştir. 14 Mayıs 1917’de 2000 asker korumasında yola çıkan bu tren 27 Mayıs’ta İstanbul’a varmış, böylece bu değerli eserlerin bugün British Museum’da sergilenmesinin önüne geçilmiştir.
Kutsal Emanetleri İstanbul’a Getiren Tren
Devam Edecek….