Said Aydoğan: Öncelikle bizi misafir ettiğiniz için öğrencilerim ve okulum adına teşekkür ederiz. Düşüncelerinizden ve bilgilerinizden istifade etmek için sizinle röportaj yapmak istedik. Müsaadeniz olursa öğrencilerimiz size birkaç soru soracak.
Ali Akpınar: Tabi, buyurun.
Fenise Görey: Biraz kendinizden bahseder misiniz?
Ali Akpınar: Konya doğumluyum. Benim eğitim-öğretim hayatım hep Konya’da geçti. 1984’te Konya İlahiyat Fakültesi’nden mezun oldum. İlahiyat Fakültesi’nde öğrenciyken, 1983’te, Konya merkezde bir camide imam hatip olarak resmi göreve başladım. Daha sonra fakülte bitince öğretmen oldum. Milli eğitimde bir süre çalıştım. Bu süre içinde de yüksek lisans ve doktoramı tamamladım. Artvin Arhavi İmam Hatip Lisesi, Ilgın İmam Hatip Lisesi, Özel Lale Erkek Lisesi ve Konya İmam Hatip Lisesi’nde öğretmenlik yaptım. 1989-1993 yılları arasında imam hatip olarak görev yaptım. 1994’te üniversite hayatım tekrar başladı. Yardımcı Doçent olarak önce Malatya İlahiyat’ta daha sonra Sivas Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde görev yaptım. Orada 13 senem geçti. Bu süreçte iki dönem dekan yardımcısı bir dönem de bölüm başkanı olarak görev yaptım. 2009’da, mezun olduğum, Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ne geldim. Daha sonra İlahiyat Fakültesi, Necmettin Erbakan Üniversitesi bünyesine dâhil edildi. 2011’de Gaziantep Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Kurucu Dekanı olarak görev yaptım. 2014’te ise Konya İl Müftüsü olarak görevlendirildim. Hâlâ Necmettin Erbakan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde derslere giriyorum.
1963 doğumluyum şimdiye kadar yayımlanmış 25 kitabım, 100’e yakın bilimsel makalem var. Periyodik olarak yazdığım yazılarım var. Bir yerel gazetede köşe yazarlığı yapıyorum. 1980’den beri bir dergide aylık yazılarım yayınlanıyor. Şu anda da yine nerden bakarsanız 20 yıldır bir başka dergide yazıyorum. Mesela bu ay 4 tane aylık dergide yazı yazdım. Haftalık olarak da yerel bir gazetede salı günleri yazdığım yazıların 574’üncüsünü yolladım. On yıldan fazla süredir bu gazetede yazıyorum.
Ahmet Şamil Süslü: Kâbe İmamlarından biri, “Ben annemin bedduasıyım.” diyor. Siz de hayalinizdeki mesleği mi icra ediyorsunuz, yoksa mesleğinize dair bir yönlendirme oldu mu?
Ali Akpınar: Aslında bu bir beddua değildir. Kâbe imamı olmak güzel bir haslet. Aslında bu bir dua. Anne duasının önemi de burada kendini gösteriyor. Hacı Veyizzade Hoca’mız da kızdığı öğrencilere: “Ellerinizi açın da ben size beddua edeyim.” der ve ondan sonra da, “Allah sizi öğretmen, hoca yapsın.” diye dua edermiş.
Ben İlahiyat Fakültesi birinci sınıfta bu alanın önemini fark ettim. O zamana kadar farklı düşüncelerim vardı. İlahiyat Fakültesi’ne geldiğimden beri hep hamd ettim. Bir kere daha dünyaya gelseydim tekrar bu alanı seçerdim diye düşünüyorum. Dört evladımın dördü de ilahiyatçı ve iki çocuğum da İlahiyat Fakültesi’nde hoca. Öğretmenlik; ister üniversitede ister okullarda isterseniz de camide cemaate karşı olsun peygamber mesleğidir.
Her çalışma, hizmet alanının artıları eksileri olur. Bizim alanımızda da yorulmak nedir bilmeyeceksin. Sürekli koşturacağınız ve daha önemlisi kendinizi yenileyeceğiniz bir alan. Yani okuma bitmiyor bu alanda; yazma bitmiyor, konuşma bitmiyor, yeni şeyler öğrenme-öğretme bitmiyor. Bazıları bu durum için “Bu yaştan sonra hala okuyor musun?” diye soruyorlar hâlbuki beşikten mezara kadar okuyup öğrenme sorumluluğumuz var diye düşünüyorum.
Hale Reyhan Kurter: Dekan yardımcılığı yaptığınız süreçte edindiğiniz tecrübelerden biraz bahseder misiniz?
Ali Akpınar: Öncelikle şunu söylemeliyim ki, ben yöneticiliği hiç istemedim ve yöneticilik peşinde olmadım. Bilimsel çalışmalar için yöneticilik bir engel olarak görülebilir. Yöneticiliğin insanı meşgul eden birçok yanı var, ama bu görevleri de birinin yapması gerekiyor. Özellikle akademik hayatımız hep yöneticilikle geçti ama ben bu çalışmaları diğer çalışmalarımızı bereketlendiren faaliyetler olarak görüyorum. Dolayısıyla severek, gönül vererek yapmak önemli, Allah bereketlendiriyor. Buna inanmak da önemli. Sızlanmadan yapabildiğimizin en güzelini yapmaya çalışıyoruz.
Müftülük konusu daha geniş kapsamlı bir konu, özellikle de Konya Müftülüğü. Biraz da ondan bahsedeyim. Üniversitede iki kesimle karşı karşıyasınız: Biri öğretmen, diğeri ise öğrenci; ama müftülükte her kesimle karşı karşıyasınız. En üst düzey makam mevki sahipleriyle de karşı karşıya kalıyorsunuz, en sıradan insanlarla da. Her yaşta her meslek dalında insanla muhatap oluyorsunuz. Konya Türkiye’nin büyük illerinden biri olduğu için cami sayısı da İstanbul’un cami sayısı kadardır. Dolayısıyla alan da geniş, otuz bir ilçe müftüsüyle çalışıyoruz. Yüze yakın vaizimiz var ki bunu özellikler söylüyorum, vaiz arkadaşlarımızın hepsi müftülük yapacak seviyede arkadaşlar. Dört bin beş yüz imamımız var. Yaz tatillerinde açılan sayısı yüz bini aşan Kur’an kurslarımız var. Bizim her köyde her mahallede şubelerimiz var diyorum ben. Konya gibi bir şehirde çalışmanın birtakım artı ve eksilerinin olduğunu söyleyebilirim.
Bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmuş: “Göreve talip olmayın. Göreve talip olan mahrum olur, görevi istemediği halde göreve getirilen ise yardıma mazhar olur.” Yani bir insan göreve talip olmazsa veya o göreve gelmek için yanlış bir biçimde uğraşmazsa, ama buna rağmen o görev onu bulursa Peygamber’imiz (s.a.v.) o kişinin yardıma mazhar olacağını buyuruyor. Peygamber’imizin kendisi yöneticidir, Hz. Ebubekir (r.a.) yöneticidir ve birçok sahabe yöneticidir. Yusuf Sûresi’nde Hz. Yusuf’un da yöneticilikle ilgili bir duası vardır. Dolayısıyla bu görev ağır fakat takdir Allah’ın en iyi biçimde yapmaya gayret edeceğiz. Bu konuların yanlış anlaşılıp dünyadan el etek çekme düşüncesiyle birtakım alanların ehil olmayan kişilere teslim edilmesiyle Müslümanlar bazı sıkıntılar yaşamışlardır.
Ahmet Şamil Süslü: Kitabınızda bahsettiğiniz ideal Müslüman nasıl olmalıdır?
Ali Akpınar: İdeal İslam insanı olmak için donanım önemlidir. Bu kişileri iman temelli ama bilgi ve amelle o imanı tamamlayan bir insan tipi olarak tanımlayabiliriz. Bizim kitabımız olan Kur’ân-ı Kerim “namaz kıl, oruç tut” emriyle değil de “oku” emriyle başlıyor. Bu noktada bilgilenme önemlidir. İnsan beşikten mezara kadar öğrenir, bu öğrenme belli bir zamanı zemini olmayan bir öğrenmedir. Yaşadığımız her olayda bir şey öğreniriz. Mesela; ölürken de ölümü ve ölüm meleğini öğreneceğiz. İnsanda iman, ilim ve amel bir arada bulunmalıdır. Bu anlamda peygamberler bizim için olmazsa olmaz örneklerdir, ideal İslam insanını onların hayatında bulabiliriz. Hangi makama gelmiş olursa olsun peygamberler dışındaki her insanın mutlaka eksiği, kusuru, eleştirilecek bir yönü vardır. Biz de masum insan anlayışı yoktur, her insan hata edebilir. Peygamberler de hata eder lakin onlar Allah’ın koruması altında olduklarından yanlış yapma noktasında Allah onları engellediği için onlar masumdur.
Fenise Görey: Yurt dışında bulunma sebebiniz nedir?
Ali Akpınar: Bir süre Avusturya’da ve Viyana’da imamlık yaptım. Almanya-İsviçre sınırında şirin bir göl kenarında görevim sebebiyle bulundum.
Hale Reyhan Kurter: Sizi etkileyen yazarlar var mı?
Ali Akpınar: Tabi ki beni etkileyen birçok yazar var. Bence her yazar okunmayı hak eder ama kısıtlı bir ömre sahip olduğumuz için, işimiz de vaktimizden çok olduğu için elbette seçici davranacağız, seçerek okuyacağız. Okuduklarımızdan da beğendiklerimizi yazacağız. Yazdıklarımızdan da çok beğendiklerimizi ezberleyeceğiz. Ezberlediğimiz şeyleri de insanlara tavsiye edeceğiz. Ben okuyamadıklarıma, yazamadıklarıma ve yaşayamadıklarıma hayıflanıyorum. İmam-hatip yıllarında çok roman okudum. İlahiyat yıllarında ise sistematik olarak baştan sona tefsir ve baştan sona İslam tarihi kitapları okudum. Mesela Asım Köksal’ın on iki ciltlik kitabını notlar alarak okuduğumu hatırlıyorum.
Fenise Görey: Kur’an motifleri ile alakalı bir kitabınız varmış, biraz bahseder misiniz?
Ali Akpınar: Kitabımın ismi “Kültür Dünyamızdaki Kur’an Motifleri”. Kalın da bir kitap. O kitapta atasözlerimizi, dualarımızı, beddualarımızı, levhalarımızı, mimarilerimizi, camilerdeki ayetlerimizi analiz ettim. Mesela, minarenin kapısına bir ayet yazılmış. Niye bu ayet yazılmış? Caminin girişine bir ayet yazılmış. Niye bu ayet yazılmış? Bu şekilde bazı konuları tespit etmeye çalıştım. Buradan da şu sonucu çıkarttım, “Türk kültürü gerçekten İslam’la yoğrulmuş, İslam’a doymuş, ondan ayrılamamış bir kültürdür.”
Hale Reyhan Kurter: Şu anda olmak istediğiniz yerde misiniz?
Ali Akpınar: Şu anda olmak istediğim yer tam olarak burası. Büyük hedefler koyalım ki iyi yerlere gelelim. Ama geldiğimiz yere de kanaat edelim. Her alanın bir önemi var. Mesela kunduracılar olmazsa ayakkabımız, gözlükçüler olmasa gözlüğümüz, terziler olmazsa da kıyafetimiz olmaz. Elbette bunlar olacak. Hepsi saygındır. Helal olmak şartıyla. Tabi herkes kendi eğilimine göre, kendi yatkınlığına göre görev alanını seçmelidir.
Ahmet Şamil Süslü: Özel okullar hakkında ne düşünüyorsunuz?
Ali Akpınar: Benim öğretmenlik yaptığım dönemde Türkiye’de iki özel okul vardı. Birisi İzmir’deydi birisi Konya’daydı. Konya’ya açılan ilk özel okulda çalıştım. Bu yüzden özel okulları biraz biliyorum. O okulda dört sene din kültürü öğretmenliği yaptım. Özel okulların artılarını ve eksilerini biliyorum. Özel okullarda gelinen nokta şu an çok daha iyi. Fiziki ortam ve bilgiye ulaşma anlamında epey ilerleme var. Zaman zaman özel okulları ziyaret ettiğimiz oluyor, özel okulların ve resmi okulların birbirine destek olmaları ve birbirleriyle hayırda yarışmaları gerekiyor.
Öznur İç: Hocam bizi misafir edip bizimle bilgi ve tecrübelerinizi paylaştığınız için teşekkür ederiz.
Ali Akpınar: Estağfurullah, ben teşekkür ederim. Çalışmalarınızda başarılar dilerim.