Hayatınızın rotasını siz mi çiziyorsunuz, yoksa birilerinin çok önceden çizmiş olduğu bir rotanın üzerinde herkes gibi şuursuzca yürüyor musunuz? Bence ikincisini yapıyor birçok kişi. Geçmişe gidelim biraz, yedi yaşımıza, yani ilkokul sıralarına. Okul ortamına ilk defa giren, yepyeni bir dünyaya adım atan mini mini birlere sorulan sorulardan bir tanesi:” Büyüyünce ne olmak istiyorsun? “Herkes bir şeyler söyler; ancak bu cevapların çoğu çevrenin inatla gündemimize oturttuğu, hayalimize yerleştirdiği şeylerdir. Bu soru okul hayatımız boyunca pek çok kez gelir karşımıza. Cevaplar değişse bile sonuç hep aynı kalır. Zahiren bir amaç gibi görünen ancak bizi gerçek amaçlardan uzaklaştıran hedefçiklerdir verdiğimiz cevaplar. Küçüklükten beri doktor olmanın hayalini kuran bir insan doktor olunca amacına ulaşmış ve yürüdüğü rotanın son noktasına ulaşmıştır. Kendine yeni bir hedef koymak için ne isteğe ne de takate sahiptir. Amaçsız, çevresinden bir haber, umursamaz, cansız ve renksiz bir biçimde yaşamaya devam eder.
Ben bu amaçsızlığı ve başkalarının çizmiş olduğu rotanın yolcuları olduğumuzu faklı bir amaçla sorulmuş klişe bir soruyla anladım. Bir konferans sırasında konuşmacı dinleyici arkadaşlarımdan birine sordu:
-Hedefin var mı?
-Evet.
-Söyler misin?
-Üniversite sınavında belirlediğim puanın üzerine çıkmak.
-Sonra ne yapacaksın.
-Okulu bitirip mesleğimi elime alacağım.
-Peki sonra?
İşte burası tam da tıkandığımız noktaydı. Sonra? Sonra biz ne yapacağız? Hedefsiz hayalsiz zahiren dolu ama bâtınen bomboş zihnimizle, yıkanan beynimizle ne yapacağız? Sadece yazılıdan düşük not alma korkusuyla ders çalışıp öğrendiklerimizi ertesi gün unutarak, hiçbir niteliği olmayan dizileri takıp ederek, müzisyenlerin bizim için hiçbir şey ifade etmeyen yalnızca gürültü kirliliğine sebep olan ve beynimizi uyuşturan albümlerini dinleyerek, son model telefonlarımızın açtığı karanlık dehlizlerde kaybolmaya gönüllü bir biçimde bilmediğimiz insanların kurduğu sanal dünyada yaşayarak hayatımızı ne kadar anlamsızlaştırdığımızı ne zaman fark edeceğiz?
Odaklanmak zorundaymışız gibi hissettiğimiz küçücük bir hedef yüzünden etrafımızda kopan nice kıyametin farkında bile değiliz. Bizler ufacık hesapların peşinde koşarken bizden çok daha küçükler devletler kadar büyük hayallerin peşindeler.10 yaşındaki bir Yahudi çocuğuna ne yapmak istiyorsun diye sorduklarında:” 10 yıl sonra hiçbir Müslümanın ayak basmadığı bir dünya istiyorum” cevabını vermesi konumuzu gayet iyi bir şekilde özetliyor.
Bizler elbette iyi okullarda okuyup iyi meslekler sahip olacağız, ancak mesleğimize anlam veremediğimiz sürece kaybetmişiz demektir. “Büyüyünce ne olmak istiyorsun?” sorusuna “Fatih’in İstanbul için gemileri karadan yürüttüğü gibi ben de vatanım için imkânsızı deneyen bir asker olmak istiyorum.”, Yavuzlar, Kanuniler Abdülhamitler yetiştirebilecek kadar yetenekli bir öğretmen olmak istiyorum.” cevaplarını verebiliyorsak rotayı çizmişiz demektir. Güzel bir meslek, amacımıza ulaşmak için bir araç olmalıdır, asıl amacımız değil. Bir an önce harekete geçin ve şuna dikkat edin: İpler elinizde mi?
Rümeysa ŞİMŞEK
Enderun Liseleri FL 10-A