İki Kardeş Hikayesi

0

İKİ KARDEŞ HİKÂYESİ
Sadî Şirâzî dedi ki; Doğu taraflarında babaları bir, iki kardeş duydum. Kılıç kullanmada, ordu idaresinde pek mahirlermiş. Babayiğit, cesur, cüsseli, iyi düşünceli, bilgili kimselermiş. Oğullarının marifetlerini gören babaları, ölümünden sonra aralarında savaş çıkmasın diye, ülkesini ikiye ayırıp aralarında pay etmiş. Bir zaman sonra babaları hakkın rahmetine kavuşmuş. Ecel ümit ipini kesmiş, onu yanına almış.
Şehzadelerin ikisi de hallerinden gayet memnun yaşıyorlarmış. İkisinin de epey yüklü hâzinesi, sayısız askeri varmış. Bir başına kalan şehzadeler, kendi görüşlerince yol tutmuşlar.

Biri, isminin hayırla anılması için adalet yolunu tercih ederken; diğeri, daha çok zengin olmak için zulüm yolunu seçmiş.

Âdil şehzade, lütuf ve ihsanı kendine âdet edinmiş, yoksullarla düşkünlere kol kanat germişti. Misafirhâneler, tekkeler, zaviyeler yaptırmış; askerlerine iyi bakmış; yoksullar için aşevleri açtırmıştı. Hâzinesi tamtakır olmuş ve fakat askerlerin kesesi dolup taşmıştı.

Tabi ki böylesi bir memlekette yaşamak çok kolay, zira huzur isteyen herkes oraya koşar. O, iyi adla anılmak isteyen şehzade, güzel huylu, doğru işli idi. Her konuda halkının gönlünü alıyor, gece-gündüz Rabbine şükrediyordu. Karun gelse, o ülkede korkusuzca yürür gezerdi. Padişah, âdil; halk, tok olduktan sonra insan neden suç işlesindi! Kısası, şehzade zamanında kimsenin gönlüne değil diken, bir gül yaprağı bile dokunmamıştı. Gücünü saltanattan değil, halkından alarak nice padişahların önüne geçmişti. Etrafındaki ulu kimseler bile onun fermanına gönül rızasıyla boyun eğmişti.
Peki ya ötekisine, hani zulüm ve kötülük yolunu tutan diğer şehzadeye ne oldu?
Bu şehzade hazinesini tıka basa doldurmak için esnaf ve köylüden ağır vergiler topladı. İşadamlarının mallarına göz koydu. Yoksulları daha bir yoksul eyledi.Düşkünleri bin bir belaya saldı. Ama asıl kendine düşmanlık etti. Habire artıracağım diye ne yedi, ne içti.

Akıllı kimseye malum olur, tutuğu yol hiç de doğru değildi. Zorla altın topluyor, askerlerini aç bırakıyordu. Sonunda dayanmadı askerleri; her biri, bir yerlere dağılıverdi.

Ülkedeki zulmü duyan diğer işadamları alışverişlerini kestiler. Köylü, ekmez; esnaf, iş yapmaz oldu.Halk aç ve sefil, kahroldu.İkbal ve saadet bitince, düşman orduları hücuma geçti. Ülkeyi perişan ettiler. Feleğin sillesi şehzadenin kökünü kazıdı, neyi varsa elinden aldı. Düşman atlarının toynaklarından çıkan toz, bir uçtan diğerine, ta göğe kadar uzandı.

Şehzade perişan haldeydi. Hiçbir ahdine vefa göstermemişken; şimdi kimden, ne vefa bekleyecekti!Vergi toplayacak, para alacak halkı da yoktu ortada. Ahalinin bedduaları kara gönüllü şehzadenin yakasını bırakmadı. Zorbalık yaparak yaşadığından, iyilerin yolunu hiçbir zaman tutmadı.

Şehrin ileri gelenleri toplanıp yurtlarını istila eden düşman şahının huzuruna çıkarak ona şöyle seslendiler; “Bahtiyar olasın. O zorbanın artık devri bitti. Düşüncesi yanlış, sezgisi hatalıydı. Adaletle hükmetmek dururken, çareyi zulmetmekte aradı.”

İki kardeşin Hikâyesi işte böyle! Biri, iyi adla anılırken; diğeri, kötü adıyla rezil oldu. Kötülerin akıbeti asla iyi olmaz.

SADİ ŞİRAZİ (BOSTAN VE GÜLİSTAN)

Yorum Yaz