Hayat Işığı Öğretmenim!

0

Uyandığımızda gözlerimize çarpan güneş ile koşarak tamamlamaya çalıştığımız merdiven basamaklarını yeşerten adımlarımız, kimi zaman yüreğimizin en doruk zirvelerine ulaşmak için noksan kalan kırık hayallerden başka bir şey değildir. Her insan, kendi yüreğinin öksüzüdür. Kendi düşüncesinin, kendi duygularının, kendi dünyasının ve kimi zamanda belli belirsiz her şey ile paylaştığı hayatının benliğine yabancı bir tercüman olmaya çalışır. Bu hep zor bir uhde olarak körüklenir iç sesinin derinliklerinde. Ama bazen bu derinlik, yaşamak için yalvarıp atan kalbinin kenarlarını ilk önce ince bir şekilde sıyırarak, daha sonra ise hiç acımadan kanatarak intikamını alır. Bazen de bu ağır çığlıklar, bir dolap kapağını kapatır gibi susturulup yara mezarlığına gömülür kendimizce!

Bazen ise, bir gerçeğe, bizi sanki teselli edeceğine inandığımız bir hakikate ulaşmak isteriz. Fakat bu da, aynı hayattaki diğer arzularımız gibi bir şaka rüzgârı olarak sert bir şekilde eser yüzümüze. İnsan ister istemez içinde kurak çölleri aşıp serap olarak gördüğü suya ulaşmak ister, ona inanmak, onun hayalini kurmak ister. Belki de elinde bile tutamadığı hülyasını gerçeklik tuvalinde son dokunuşları ile boyamak ister. Daha sonra ise kendine dönüp çaresizce sorar: “Bu gerçek olabilir mi?” diye. Akabinde yorgun bedeninin omuzuna, sanki hayat enerjisi ve gücü aşılar gibi yumuşak bir el dokunur.  Bu hafif gölgenin dudaklarından bir melodi perdesi arkasından gözümüzün içindeki ışığı tekrardan yakan bir söz dökülüverir: “Neden olmasın?”  Kimdi o mucize, kimdi bizi düştüğümüz çukurlardan kaldırıp ayağa kaldıran? Işığını söndürdüğümüz mumları, karanlıkta tekrardan yakmayı öğreten bir tılsımla büyülemişti bizi. Elindeki fenerle, ufuksuz geceyi bir tek yıldız ile geçirmek yerine yüzümüze gülümseyen dolunay gibi parlatmayı öğreten kişi. Hani size demiştim ya, insan bir hakikate muhtaçtır. Yüreği öksüz, yalnız, yalın ve açtır hayata. Ama o andan sonra anlamıştım yüreğimin dolu dolu doyduğunu, kimsesiz kalmadığını. Ve en sonunda buldum o gölgenin kim olduğunu; öğretmen…

Öğretmen diyorlarmış bir şeyler öğreten, hayata hazırlayan ve siz üzülünce yüreği sızlayan kişiye. Ama ben bu sekiz harf, üç hece pelerinli kahramanın mucizelerini bir cümleye sığdırma taraftarı değilim ve hiçbir zaman da olmayacağım. Öğretmen, sadece dudaktan düştüğü kadar duyuluyor. Ama o kelimenin özünden düşen bir damla parça bile hayatımızın yeryüzünü o kadar etkiliyor ve değiştiriyor ki, anlatmak sadece acemi bir tercümana benzer.

Öğretmen, ruhumuzu o yumuşak elleri ile yoğuran kişidir. O, benliğimizin mayasına, yüreğinden bir tutam aşk, bir tutam da umut ekleyip o sıcak bakışlarında pişiren bir annedir kısacası. Sadece bunlar mı peki öğretmenin yaptığı? Hayır, düşündüklerimizin ve hissettiklerimizin kat kat daha fazlası. Öğretmen, ruhumuzun derinliklerine inen ve orada kaybolan dehlizlerimizin bütün yollarını bilir. Ama bu yola giderken kestirmeyi kullanır, yani yüreğimizi. Kalbimiz nasıl atıyorsa öyle yürür, bazen yavaş, bazen de sakin. Her adımı, düşüncelerimizi parlaklığı ile boyayan ve renklendiren bir fırçaya dönüşür. Ben, yüreği ve ruhu için herkesin bu renge ve canlılığa ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Eğer bundan mahrumsanız dermanı hiç uzaklarda aramayın. Sadece hayat fenerinizin yanına gidin ve onun ışığının içinizdeki geceyi aydınlık ve asil bir gündüze çevirmesine izin verin!

Bazıları öğretmeni, sıkışık sıralar ardından dinlediği sıradan bir insan olarak benimsiyor zihninin en ücra köşelerinde. Ama hiç fark etmemişler karşılarında duran insanın neler yapabileceğini. Öğretmen, yeryüzüne göklerden belirsiz ve habersiz inen bir melektir. Gün gelir; tecrübe, mutluluk, neşe, umut, hayat dolu saf ve temiz kanatlarını size takıp yükselmenizi ve yücelmenizi sağlar. Sadece bunu ister kimi zaman, sizin sıcak tebessümünüzü kendi yüzünde daha sıcak bir gülüşe döndürüverir. Sizin duyulması hoş kahkaha sesleriniz bir anda onun yüreğinin gurur ve zafer sesleri oluverir.

Kısacası sizin hayatınız, öğretmenin kendini feda ederek sizin için verdiği çabaların üzerindedir. Ve gün geçtikçe bastığınız yerin daha da güzelleştiğini ve zorlukların, hayatınıza karşı daha fazla masumlaştığına tanık olursunuz. Bir gün aynaya bakarsınız ve görürsünüz, karşınızda duran saflığa yaklaştıkça gözlerinizin içindeki ışığın yüreğinizdeki karanlıkları aydınlatacak büyüklükteki bir meşale gibi yandığını.

Şu anda kullandığımız bütün kelimeler bir kişinin bütün kalbinin yalancısı gibi satırlara dizilmek ile yetiniyor. Oysa bütün zihnimiz, yüreğimiz ve ruhumuz baştan itibaren hayatını değiştirerek önümüze gelecek. Bunları yazarken kendi dünyamda ve kendi benliğimde tekrardan değiştiğimi ve geliştiğimi söyleyebilirim. Artık dudaklarım bir cümle fısıldarken “Belki…” diye başlamayacak. Çünkü hayatımda, bütün belirsizliklerin ve boşlukların yerini hiç aralık bırakmadan dolduran bir renk var. Artık yüreğim ruh sokaklarında tek başına yalnız ve aç bir şekilde dolaşmayacak. Çünkü hayallerimi doyurup yaralarımın üzerini yumuşakça kapatan bir pansuman var. Artık aynanın karşısına geçince gözlerimin içinden korkmayacağımı anladım. Çünkü bakışlarımın içinde tekrardan güneşi bana gösteren bir gökyüzü var. Kısacası hayatımda benim için her şey olan biri var; öğretmen!

Bu mucizevi insanın emeklerini, bize kattıklarını ve hayatımızda değiştirdiği her şey için ona edebileceğimiz teşekkürü en iyi 24 Kasım’da ifade edebiliyoruz. Oysa bizim için yapmadığı şey kalmamış, onunla aynı havadan nefes aldığımız ve aynı yeryüzüne bastığımız birinin varlığını, doğum gününü kutlarmış gibi yılda bir değil, her gün, her nefeste yüreğimizde hissederek ve duygularımız ile şükrederek görmeliyiz.

Öğretmenimiz için sınıfı süsler, oraya buraya renkli renkli balonlar asıp gününü kutlarız normalde. Bu, ona verdiğimiz küçük bir hediye oluyor kimi zaman. Kimi zaman ise, biraz oturup düşündüğümüzde ve yüreğimize baktığımızda, içinde kocaman bir sınıfın oluştuğunu görüyoruz. Bir sürü kişilik, bir sürü erdem, bir sürü değer, bir sürü sevgi ve bir sürü umut öğrencileri. Hepsi sıra sıra oturup arada bir seslenmeye çalışır boş zamanlarımızda. Biz, biz ile yalnız kaldığımızda ve bu sesleri duyduğumuzda içimizden ister istemez büyük bir içtenlikle şunu diyoruz: “Neler kazanmış böyle benliğim?”

Biz bunu her dedikçe zaten içimize en büyük şenlik bayraklarını asmış oluyoruz. Hissederek, yaşayarak, öğrenerek ve görerek anlamış oluyoruz en başından beri muhtaç olduğumuz ve varlığına ihtiyaç duyduğumuz hakikati. Ve en sonunda anlıyoruz ki hayatımız için gerekli olan en büyük gerçek, bizim için bir öğretmen olmuş her zaman. Ne zaman bir daha hatırlasak tekrardan sarılıyor ve şükrediyoruz varlığına.

En baştan beri söylediğim gibi, hayat hiçbir zaman çok zor olmadı. Sadece biz, yaramızı ve ihtiyaç duyduğumuz şeyleri yüreğimize ölü diye anlamsız bir şekilde gömmüşüz. İşte burada bitiriyoruz hayal ve hayat hikâyemizi, ta ki bir öğretmenin gelip o yumuşak toprak altından taze umutları çıkarıp diriltmesine kadar… Buradan hayat ışığımız olan bütün öğretmenlere seslenmek istiyorum, sizler öğretmenliği sadece akademik anlamda bir meslek olarak değil, hayatımız için bir deniz feneri olarak da yerine getirdiniz. Sizlere sıradan bir teşekkür değil; kocaman bir hayat teşekkürü ediyorum!

Yorum Yaz