Okulumuz Enderun liselerinin ilk müdürü siz Sayın Muğdet Çatalkaya hocamızı yıllar sonra okulumuzda tekrar ağırladığımız için ziyadesiyle memnunuz. Merhaba hocam öncelikle hoş geldiniz. Bu buluşma vesilesi ile sizi öğrencilerimizle bir araya getirmek, hem öğrenciler olarak hem de kurumumuz öğretmenleri olarak tecrübelerinizden faydalanmak istiyoruz. Eğer izniniz olursa soru-cevap şeklinde ilerleyelim hocam. Bilindiği üzere siz ilk müdürümüzsünüz. Dolayısıyla ilk andan beri gözlemleme fırsatınız oldu. Sizce kurumun ilk açılışındaki vizyonu, misyonu ve hedefleri nelerdi, bu hedeflere ne derece ulaşabildik kurum olarak, bu konudaki görüşleriniz nelerdir?
Merhabalar, teşekkür ediyorum hoş buldum. Elbette bahsedeyim. Esasen kurumun yola çıkışı, tespit edilen bir ihtiyaçtan kaynaklıydı. O dönemde maalesef toplumda kültürel bozulma başlamış, eğitim-öğretim seviyesi düşmüştü. Bu durumda mütedeyyin ailelerin, gelecekleri olan evlatlarını yetiştirebilmek için arayış içerisinde olmaları da doğaldır. Kurum bunu görev bilip bu amaca yöneldi ve okulumuz açıldı elhamdülillah. Ben bizzat her gün yanımda bir öğretmen eşliğinde toptancı, esnaf, sanayi demeden kapı kapı dolaşıp okulun amacı ve kadrosunun tanıtımını yaptım. İlk seneden yeterli öğrencimiz olmuştu
Gözlemlerimizden hareketle rahatlıkla şunu söyleyebilirim ki yalnızca okul içinde değil okul dışında da hedefe ulaşıldığını görmekteyiz.
Hocam mühendislik, fen bilimleri, astronomi ve Türk İslam tarihi alanında derlediğiniz kitapları okulumuza bağışlamanız kütüphanemize epey katkı sağlamıştır, bundan dolayı teşekkür ediyoruz. Peki siz Türk İslam tarihi ile fen bilimleri arasında nasıl bir bağlantı kuruyorsunuz? Disiplinler arası çalışmak sizin için kolay bir süreç miydi?
Rica ederim, katkı sağlamış olmak beni memnun etti. Öncelikle Türk İslam tarihi ve fen bilimleri bir birlerini tamamlayıcı disiplinlerdir. Fen bilimleri ile İslam bilimleri arasında, mikrodan makroya kadar herhangi bir çelişki olmadığı gibi, bunun yanında İslami ilimler bu alanlara tutarlı bir yol gösterici alandır diyebiliriz.
Dengeli gitmek esasen insana hız ve zevk veriyor.
Sizin alanınız fizik olduğundan dolayı, bu dersin daha kolay anlaşılmasını sağlayabiliriz dediğiniz bir yöntem var mı?
Elbette, ders saati her ne kadar yeterli olmasa da, öğrenciler için fen bilimleri laboratuvarı olmalıdır ki tecrübe ederek deneylerle öğrenebilsinler.
Öğrencilere tavsiyem örnekler üzerinden ilerleyerek, iyi çalıştıktan sonra sorulara, basitten zora doğru bilmece heyecanı ile yaklaşarak soruları çözmek hem sevmelerini hem de daha kalıcı öğrenmelerini sağlar diye düşünüyorum.
Bizlere üniversite tercihlerinde öğretmenlik ve fen bölümlerini tavsiye eder misiniz?
Tabi alanımı sevdiğimden dolayı fizik bölümünü tavsiye ediyorum ancak spesifik bir alan çalışmak istemiyorsanız mühendisliğin alanı fizikten daha geniş olduğu için bu konuda mühendisliğe öncelik verebilirim. Elbette bu yine siz öğrencilere bağlıdır. Çalışma azminiz varsa, teknolojiye karşı ilgi duyuyor ve beceri gösterebiliyorsanız tercih etmelisiniz aksi halde zorlayıcı bir süreçle karşılaşabilirsiniz.
Çalışma hayatınız esnasında karşılaştığınız zorluklarla nasıl mücadele ettiniz?
Bu hususta aldığım en büyük gücün kaynağı şükrüm, sabrım ve Allah’a olan inancımdır. Kendimi her zaman başaracağıma ve zorlukları atlatacağıma inandırdım. Bunun neticesinde de harekete geçtim.
Kimseye şikayette bulunmadan sessizce yalnızca işime yöneldim. Meslek hayatımda insanlarla münakaşaya girmek yerine iletişim kurmayı tercih ettim.
İçinizdeki eğitim-öğretim heyecanını ve sevgisini diri tutan şey nedir?
İnsan sevgisi, karşılaştığım saygı. Bununla birlikte öğrenmeyi ve öğretmeyi de seviyorum. Dün ne yaptım, yarın ne yapacağım diye düşünmek beni zinde tutuyor ve uyku dışında boşluğum pek olmuyor.
Peki kendi döneminizdeki eğitim-öğretim anlayışı ile şimdiki sistemi kıyaslayacak olursanız neler söylersiniz?
Evvela teknolojik gelişmeler öğrenciyi daha da tembelleştirdi. Öğretim ise öğretmene bağlı ve yeterli bir kontrol mekanizması yok. Türkiye genelinde laboratuvar sayısı yok denecek kadar az. Ben kendi dönemimde çoğunluğu İstanbul’da bulunan yabancıların açtığı özel okulların sınavlarına girdim. Eğitim, öğretim üst düzeyde ve donanımlı laboratuvarlara sahipler. Buralardan mezun öğrencilerin ahlaki düzeylerinin de iyi olduğu görülüyor. Bunun en önemli nedeni elbette eğitimdir diye düşünüyorum.
Bir öğretmenin öğrenci üzerinde bıraktığı etkinin ne denli büyük olduğunu biliyoruz; peki öğrencilerin öğretmenler üzerinde etki bırakması mümkün müdür? Eğer tecrübe ettiyseniz bunun bir örneğini bizlere aktarabilir misiniz?
Elbette her öğretmen ve öğrenci gibi hayatına dokunduğum ya da hayatıma dokunan pek çok hadise yaşadım. Bunlardan ikisini anlatmak istiyorum. Biri öğrencilik, diğeri de öğretmenlik yıllarımda idi. Lise birinci sınıfta öğrenci iken sınıfımda mükemmel ders anlatan bir arkadaşım vardı. Evi oturduğum eve yakındı. Bir akşam arkadaşa gizlice gittim, perde tam kapalı değildi. Gördüğüm manzara beni şaşırttı. Köşeye yastığı dikmiş kavga yapar gibi ders anlatıyordu. O gün anladım ki derslerinin iyi olmasının sebebi evde yaptığı bu çalışmadan dolayıymış.
Öğretmenliğimde ise fakir öğrenci çoktu, üzülüyordum. İstanbul, Bursa’dan sonra imam hatip, Anadolu ve Konya (Gazi) liselerinde olaylar çoktu. Bir öğrencimin dört parmağı kesikti ve dışlanıyordu ancak hayli çalışkandı. Kendisine moral ve motivasyon vererek ruhen onardım, beni hiç unutmadı, halen ziyaretleriyle vefasını gösteriyor. TÜBİTAK başkanlığından BİLGEM başkanlığına kadar çoğu yerde yöneticilik yaptı. Yurt içi ve yurt dışında da şirketlere sahip.
Küçük bir iyilik bile…
Sizi eğitim hayatınız boyunca motive eden bir hikâye veya bir söz var mı?
Teftişe gelen müfettişlerin takdir ve teşekkürleri beni motive ediyordu. Bir seferinde fizik, kimya, biyoloji öğretmenleri olarak yaklaşık elli öğretmenin olduğu bir salonda bir bakanlık müfettişinin: “Arkadaşlar, Muğdet Çatalkaya hocama teşekkür ediyorum. Hocamın eğitim-öğretimi mükemmel, mutlaka dersine girmenizi tavsiye ederim.” şeklinde konuşması benim motivasyonum açısından önemli bir hadise idi. Bununla birlikte üniversitelerden gelen öğrencilerimden güzel sözler duymak da hızıma hız katıyordu.
Yeni nesil gençleri siz nasıl görüyor, nasıl değerlendiriyorsunuz?
Zamane gençlerimiz çok şükür ki yoksulluk ve sıkıntı pek yaşamadılar bu nedenle gelecek kaygıları da pek yok diye gözlemliyorum. Ailelerinin onların yerine çoğu şeyi düşünmelerinden kaynaklı olarak sorumluluk almada bazı sorunlar yaşayabiliyorlar. Ancak bu durumun yaş aldıkça değişmesi olağandır.
Peki hocam, sizin idealinizdeki öğrenci ve öğretmenin özellikler nelerdir?
Kişi önce kendini tanımalıdır diye düşünüyorum. Bir birey olarak beceri ve yeteneklerini keşfetmelidir. Ömür dediğimiz kavram kişiye has bir süreçtir. Bazen kolaylıklar bazen zorluklar olması tabidir. Eldeki en güzel malzeme ise inanarak ve sabrederek kolaylıkların tadını çıkarmak, zorlukların da üstesinden gelmektir. Öğrenci veya öğretmen olması fark etmeksizin meselelere karşı sabır gösterildiği ve hayatta doğru hedef belirlendiği takdirde sonuçların güzel olacağı unutulmamalıdır.
Kendinizi bir cümle ile anlatacak olsaydınız bu ne olurdu? Sizden nasıl bahsedilmesini istersiniz?
Kendimi sosyal, öğrenmeyi ve öğretmeyi seven bir kişi olarak tanımlayabilirim, benden de böyle bahsedilmesini isterim.
Yaşadığınız onca tecrübeden sonra biz gençlere verebileceğiniz tavsiyeleriniz var mı?
Sadece alanınızla sınırlı kalmayıp çok yönlü bireyler olmaya özen gösteriniz. Olaylar karşısında sınırlı bir bakış açısıyla değil de daha geniş pencerelerden bakmaya çalışınız. Zira her şeyin küreselleştiği bir zamanda yaşamaktayız. Alanınız ne olursa olsun kendinizi ve milletinizi tanımak ve dünyada kendinizi bir yere konumlandırmak için muhakkak tarih, edebiyat ve coğrafya öğreniniz.
Allah yar ve yardımcınız olsun.
Hocam bu değerli paylaşımlarınız ve cevaplarınız için size öğrenciler ve öğretmenlerimiz adına çok teşekkür ederiz. Esenlikle kalınız.