Elimizdeki Değerlerin Ruhunu Çalabilecek Bir Hırsız

0

   Bir güne merhaba der demez ilk olarak ne yaptığımızı hiç sorduk mu kendimize? Belki de uyanır uyanmaz bizi, ince perdenin yarı açık aralığından tutmakta zorlandığı güneş ışınları ya da ağaçlara samimiliği ile konup ilk bestesini melodilere dağılan sesleri ile sunan kuşlar karşılar. Ya da kendimizi, başköşemizde bizi sabahlara kadar bir bekçi gibi bekleyen telefona parmaklarımız dokunur dokunmaz içine çektiği girdapta kaybolmuş buluruz…

   Nefes aldıkça, yürüdükçe ve baktıkça daha iyi anlıyorum ki hayatın dört bir yanını bakışlarımızı ve düşüncelerimizi dört köşeli ekranlara sığdırdığımız kadar görebiliyoruz. Bazen nerede olduğumuzun bile bir anlamı yok. İster ağaçları ile kale surları gibi kendimizi dahi unutturacak şekilde saran bir ormanda ister oradan oraya hayatın anlamsız acelesine doğru yol alan kütlece bir kalabalığın ortasında istersek de bütün dünyaya yüreğimizden ve ruhumuzdan açılan tüm kapıları kapatıp benliğimizin kurmuş olduğu hayal diyarında gezerken bile aklımızın bir kısmını işgal etmiş ikinci bir evren var; yapay zekâ…

   Bir evren dedim çünkü orada bütün gördüklerimizi ve öğrendiklerimizi biriktiriyoruz. Ve eğer bu kumbaranın içine bakabilme şansımız olsaydı, içinde belki de bir sürü galaksi görürdük. Ya da bize parlamaya çalışan utangaç bir sürü yıldız… Yapay zekâ diyorlar, sanki doğal zekâmız hayatı anlamakta zorlanan ve noksan kalan bir tercümanmış gibi. Yapay zekânın tüm varlığına çok kötü ya da çok karşıt bir düşüncem yok; ama sadece belli belirsiz bir sitemin içinde bütün dünyamızı esir tutmaya çalışmak bana çok doğru gelmiyor.

   Büyük bir gerçeklik ölçeği ile baktığımızda farkına varabiliyoruz ki, yapay zekânın yaşam mecrasında bütünlüğünün yetmediği ve sınırlara yetişemediği yerler var. Buna örnek olarak bağlarını yapay zekâya bağlamaya çalıştıkça daha da kopardığımız sanat! Sanat demek yüreğimizin, ruhumuzun, duygularımızın ve düşüncelerimizin tercümanı, aynası ve özgürlüğüdür. Bize bizi anlatır, bizi yansıtır ve daha birçok ufka kendi benliğimiz içinde yelken açmamızı sağlar. Hayallerimizi, bir anda dile getirip umutlarımızı bağrına basarak tekrar teselli ettiği bir insana dönüştürür kısacası. Sanatın hayatımıza ve bize katmış olduğu bunca zenginlik ve birikim, bazı zamanlarda yapay zekânın ağlarına sıkışıp da yüreğimize dokunmadığında en büyük hayal kırıklığını yaşamış oluruz.

   Yapay zekâ, sanat ile saydam ve saf bir camın her iki tarafından karşılıklı birbirine bakakalmış yabancı gibi oluyor bazen. Yapay zekâ, sanatı kendi becerileri ile işleyerek insanlara karşı bir ayna gibi kullanıyor. Kullanıyor kullanmasına ama özgünlüğünü ve özlülüğünü yüreklere tam olarak yansıtamayabiliyor. Her insanın sanata ve güzele ihtiyacı vardır diye düşünüyorum. Ve bu ihtiyaç ruhumuza yapay zekânın sanatı ile tam olarak işleyemez. Bizim burada yapay zekâyı gözümüzde ve zihnimizde koymamız gereken yer, bize yeni fikirler üreten, rehberlik eden ve danışmanlık görevi gören bir araç olmalı. Bu algoritma sadece sanat alanında değil; felsefe ve düşünme alanındaki faaliyetlerini de göstermeye çalışıyor. Ama biliyoruz ki düşünme ve bir konuda akıl yürütme, insanın doğasında olan ve her defasında parlayan bir elmastır. İnsan, hayatı bu şekilde anlayıp idrak ve sezgi süzgeçlerinden geçirip ayırır kendine fazla ya da az gelen şeyleri. İşte bunu insan doğal zekâsı ile yapar, ondan yararlandığını zannedip özünden uzaklaşabileceği bir yapay zekâ ile değil!

   Yapay zekâ, bütün dünyanın kendine duyduğu ihtiyaç ile birlikte gün geçtikçe daha da büyüyen bir Mobius Şeridi’ne dönüşüyor. Bu durum böyle giderse yapay zekâ gün geçtikçe hayatımızın her köşesinde hazır bekleyen bir nöbetçiye dönüşecek. Bundan dolayı derleyip topladığı bütün bilgileri ve önerileri ile hayatımıza pek çok şey katan ve aklımızın bir ucunda bulunsa bile bütün ruhumuzla ona bağlanmış gibi yaşadığımız yapay zekânın hayatımızda nasıl bir yerde olması gerektiğinin üzerinde durmamız gerekecek uzun ve keskin çizgilerle altını çizerek.

   Yapay zekâ; bizim düşmanımız değil, sadece dikkat etmediğimizde elimizdeki değerlerin ruhunu çalabilecek bir hırsız! Örneğin sanat, felsefe ve günlük hayatımızdaki birçok konu, gerçeklik ve özgünlük değerleri açısından yapay zekâ ile büyük bir çelişkiye düşüyor. Yapay zekânın önümüze koyduğu eserlere baktığımızda kendi gözlerimizle canlı bir şekilde gördüğümüz şeylerden bile şüphelenmeye başlıyoruz. Hangisinin gerçek olduğu hakkındaki yanılgıya kapılır kapılmaz ıssız bir boşlukta, kendimizi yalnız ve çaresiz hissediyoruz. Veyahut düşüncelerimizin aldatılabileceği ve akıl ruhumuzun da günden güne çürüyebileceğine tanık oluyoruz. Oysa adımlarımızı, yapay zekânın kurmuş olduğu tuzaklara değil de bizim için doğru kaynaklardan elde edilmiş bilgi ve öğreti platformlarına basabiliriz. Yapay zekâ, bize bu alanlarda fayda sağlamak için tıpkı diğer alanlardaki gibi hazır beklemekte. Öğrenmek istediğimiz bir şey ya da çözümünü bulamadığımız herhangi bir sorun için fikir ve bilgi mecrası adına yapay zekâya seslenmemiz yeterli. Emin olalım yapay zekâ bu konuda bize birden fazla kaynak ile yardım etmeye çalışacaktır.

   Asıl ifade etmek istediğim; yapay zekâyı nasıl kullandığımız ve nasıl yararlandığımız, onu hayatımızda nereye koyduğumuz. Hayatımızdaki boşluklar, kimi zaman yapay zekânın elinin değmesi ile kapanabilirken kimi zaman da biz istemeden o boşlukları gün geçtikçe daha da derinleştirebiliriz. Önemli olan yapay zekâyı bir fikir bir rehber olarak görmeli ve faaliyetlerinden bilgi ve fayda amacıyla yararlanmalıyız. Unutmamalıyız ki bizim için gerekli ve ihtiyacımız olan bilgiler, er geç hayatımızdaki yerini bulup bir yapboz parçası gibi kendi kendine oturacaktır.

  Yapay zekâ; bizim düşmanımız değil, sadece bazı konularda bizi arkamızdan vurabilecek bir arkadaş. Ama bilincimiz, ruhumuz ile aynı anda çalışırsa bizi geliştiren, ufkumuzu açan ve doğruya ulaşmamızı kolaylaştıran bir yol arkadaşına dönüşür.

Yorum Yaz