“Budur benim hayatta beğendiğim meslek, Sözün odun gibi olsun, doğru olsun tek.” Mehmet Akif Ersoy
Ne de güzel demiş Mehmet Akif. İnsanın özü sözü doğru olmalı, yalanlardan arınmış olmalı. İnsanlara hakikati göstermeli. Doğru varken eğriye, güzel varken çirkine, hakikat varken yalan ateşinde erimiş söze ne gerek vardır. Doğru olmayan sözün söylenmesine lüzum yoktur. Fahr-i Kâinat Efendimiz’in de dediği gibi “Ya hayır söyle ya sus”. İnsanları yalana inandırmak ne çirkin bir davranıştır. Hakikatin önüne yalan perdesini çekip insanları karanlıkta bırakmak da kemal davranışlara tamamen zıttır.
Söz insanları iyiye, güzele ve doğruya iletmeli. Biz doğru olanı yapmalı, sonuçları her ne olursa olsun doğruya sımsıkı sarılmalı, insanların önlerine o yalan perdelerini çekmemeliyiz. Ayrıca “yalanın başımızı kurtaracağı(!)” düşüncelerine hiçbir şekilde inanmamalıyız. Atalarımızın da dediği gibi: “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar.” Yalan başımızı yatsıya kadar belki korur. Lakin vakit yatsı olunca daha ağır bedeller ödemek zorunda kalabiliriz. Toplumda adımızın yalancı olarak çıkması ve bu nedenle itibarımızı kaybetmek bu bedellerin en ağırlarındandır. Rabbimize vereceğimiz hesap da ayrı.
Şu ana kadar hep sözün doğru olması gerektiğinden bahsettik isterseniz şimdi de en az sözün doğruluğu kadar önemli olan üsluptan da bahsedelim. Sözümüz insanın içine işleyecek tarzda olmalı, insanlar söylediğimiz sözün güzel olduğuna inanmalı. Sözümüzün etkileyiciliği doğru ile birleşip insanlarda iz bırakabiliyor ise ne âlâ. Fakat sözümüz ak değil ise nasıl söylediğimiz zerre miktarı ehemmiyet arz etmez, yalanımızın yanlışını örtemez. Üslubun bu kadar önemli olmasını sağlayan şey ise doğrumuzu kötü bir üslupla rezil edecek olmamızdır. Yunus Emre’nin:
“Söz ola kese savaşı/ Söz ola kestire başı/Söz ola ağulu aşı/Yağ ile bal ede bir söz” sözünde de dediği gibi söz çok etkili bir silahtır. Yalan diğer çoğu ahlak dışı davranıştan toplumsal bir sorun olması yönüyle ayrılır. Bunu somutlaştıracak olursak -en basitinden- cebine girecek fazladan üç beş kuruş para için insanlara kötü mal satan, ticaretinde hile yapan çıkarcı insanların halktaki güven duygusuna hasar vermesini örnek göstermek mümkündür. Oysaki bir toplumun gelecek vaat edebilmesi için en önemli unsurlardan biridir güven. Güven insanları bir arada tutan köprüler gibidir. İşte insanlar yalanla birbirlerini kandırmakla güven köprülerini yıkar, birbirlerine sırtlarını dönerler. Yeni köprüler inşa etmek de gerçekten bir hayli zordur. Her birey böylece kendi iç dünyasına hapsolur.
Benim görüşüm şudur ki böyle bir toplumda kopan güven bağlarının ardından işbirliği, diğer ahlak değerleri ve bağların kopması nedeniyle toplum zarar görür. Bu toplumda zarar yine halka döner ve halk bir kısır döngünün içinde bulur kendini.
Sonuç olarak sözümüz elif gibi doğru, aynı bir mücevhere bir şeyler nakşeder gibi etkileyici olmalı. Böyle bir söz toplumsal saygınlık olarak bize geri döner elbette. Kutadgu Bilig’de Yusuf Hacip’in dediği yol gösterir bize.
“Bak insan doğdu öldü sözü kaldı; insanın kendisi gitti adı kaldı.
M. Emin Akdere – Özel Gençlik Ortaokulu – 2016