Değerler Eğitimi Ekim

0

SÖYLEM VE EYLEM TUTARLIĞI

Söylem ve Eylem Tutarlılığını tüm davranışlarımızda doğruluk anlamına gelen “SIDK” kelimesiyle ifade edebiliriz. Peki,  “SIDK”  ne demektir?

SIDK : Eski sözlüklerde ”vakıaya uygun hüküm ifade eden söz, yalanın karşıtı” diye tanımlanan sıdk kelimesi ayet ve hadislerle diğer İslami kaynaklarda “hakikati konuşmak, gerçeğe uygun bilgi vermek, dürüst ve güvenilir olmak, vaadine sadakat göstermek” anlamında kullanılmaktadır.

Yüce Rabbimiz,  Kutsal kitabımız Kur’ân’ı Kerîm’de Saf Suresi 2 ve 3. Ayetlerde şöyle buyurmaktadır:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا لِمَ تَقُولُونَ مَا لَا تَفْعَلُونَ (2) كَبُرَ مَقْتًا عِنْدَ اللَّهِ أَنْ تَقُولُوا مَا لَا تَفْعَلُونَ (3)

“Ey îman edenler, niçin yapmayacağınız şeyleri söylüyorsunuz? (2) Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük gazap gerektiren bir iştir(3).”

Bu Âyet-i Kerîme’den de anlaşılacağı üzere yalan konuşmak, dinimiz tarafından çok büyük bir günah olarak anlatılmış ve haram sayılmıştır. Ayrıca böyle bir davranışın  büyük bir ceza gerektirdiği de haber verilmiştir. Yüce Rabbimiz, kullarının sözlerinde, fiillerinde, niyetlerinde ve tüm davranışlarında daima doğru, dürüst  ve güvenilir olmalarını istemiş ve bunu da açık ve net bir şekilde açıklamıştır.

Ayrıca Kurân’ı Kerîm’i yaşayarak uygulayan Hz. Peygamber’in(s.a.v) şu öğüdünü çok iyi dinlememiz ve hayatımızın her alanında uygulamamız gerekir.

“Size doğruluğu öğütlerim ; çünkü doğruluk iyiliğe, iyilik de cennete götürür. Doğruluğu şiar edinen kimse Allah katında Sıddîk (çok doğru sözlü) diye yazılır. Yalan söylemekten sizi men ederim; çünkü yalan söylemek günaha, günah da cehenneme götürür. Kişi yalan söyleye söyleye nihayet Allah katında Kezzâb ( çok çok yalan söyleyen) diye yazılır”.(Buhari, “Edeb”, 69; Müslim, “Birr”, 103- l 05)

Bu öğüt sadece hadis kaynaklarında değil aynı zamanda sıdk konusuna yer veren hemen hemen bütün ahlak ve tasavvuf  kitaplarında da yer almaktadır.

Hz. Mevlâna ise Mesnevi’sinde :

“ Ya da Olduğun Gibi Görün

Ya Göründüğün Gibi Ol”

buyurarak doğruluğun ne kadar önemli olduğunu bizlere en güzel şekilde anlatmıştır.

İmam Gazzâli Hazretleri ise doğruluğu altıya ayırmıştır. Bunlar :

  1. A) Konuşmada Sıdk : Söylenen ve verilen  her sözün yerine getirilmesi ahlâkî bir ödevdir.
  2. B) ) Niyet ve İradede Sıdk : Bir kimse sözünde doğru olduğu gibi iç dünyasında da doğru olmalıdır.
  3. C) Karar Vermede Sıdk : İnsan iyi ve doğru olduğuna inandığı bir işi yapmaya dürüstlükle karar vermelidir.
  4. D) Kararında Durma Hususunda Sıdk : Bir konuda verilmiş olan doğru kararı sürdürmeyi ifade eder.

Özellikle kötü alışkanlıklardan tövbe edip bir daha bunlara dönmeme hususunda büyük önem taşır.

  1. E) Amelde Sıdk : “İyilikleri gösteriş için değil sırf iyi ve gerekli olduğu için yapma, kötülükleri de aynı anlayışla terk etmek” gerekir.
  2. F) Dini ve Mânevî Hallerde Sıdk : Kulun Allah’a saygı ve bağlılığını gösteren havf, reca, tazim, zühd, tevekkül, muhabbet gibi manevi hallerdeki doğruluk ve samimiyeti sıdkın en ileri derecesi olarak değerlendirmiştir

Ebu Süfyan’ın henüz müslüman olmadığı dönemde Bizans imparatoru Herakleios’un sorusu üzerine Hz. Peygamber’in kişiliği ve daveti hakkında verdiği bilgiler arasında, “O bize doğruluğu, iffetli olmayı ve akrabalık hukukunu gözetmeyi emrediyor” ifadesi de yer almaktadır. (Müsned, 1, 262, 263; Buhari, “Bed’ü’l-vahy”, 6; Ebu Davud, “Edeb”, 85). Bizzat Rasululah da, “Aranızda Allah’tan en çok korkan, en doğ­ru olan ve en çok iyilik yapan benim” demiştir (Buhari, “icrişam”, 27). Kelam ilminde bütün peygamberlerin beş niteliğinden birinin sıdk olduğu belirtilir.

  1. a) Konuşmada sıdk : Söylenen her sözün dini ve toplumsal bir zarara yol açmadıkça gerçeği yansıtması , verilen her sözün yerine getirilmesi ahlâki bir ödevdir. Hadislerde sadece karı-koca arasındaki geçimsizliği gidermek, savaşta düşmana üstün gelmek ve insanlar arasında barışı sağlamak niyetiyle yalan söylenebileceği bildirilmiştir. (Müsned, VI. 459, 461; Ebu Davüd, “Edeb”, 50; Tirmizi. “Birr”, 26)
  2. b) Niyet ve irâdede sıdk : Bir kimsenin sözünde doğru olması yanında iç dünyasında da dürüst olması, hakikati ifade etme niyet ve isteği taşıması gerekir. Hz. Peygamber’in, “Allah sizin bedenlerinize şekillerinize) ve mallarınıza değil kalplerinize ve amellerinize bakar” (Müslim. “Birr”, 33, 34) ; “Ödemek niyetinde olmadığı halde borçlanan kimse hırsızdır” (İbn Mace, “Şada-t”, ı O, ll) anlamındaki hadisleri bunu ifade etmektedir. Gazzâlli’ye göre bir kimsenin amacı gerçek, niyeti doğru olur, iradesi hayra yönelirse böyle biri sıdk veya sıddık diye nitelenir. Ahlaki bakımdan önemli olan sözün kelimeleri değil bunların arkasındaki niyet ve iradedir. Buna göre bir kimse diliyle, “Allah’a yöneldim; ben Allah’ın kuluyum ; Allah’ım Yalnız sana kulluk ederim” derken kalbi Allah’tan başka şeylerle meşgul olursa onun bu söyledikleri yalandan ibarettir. Gerçek kul varlığını nefsine değil mevlasına adayandır, bu da sıddıkların derecesidir (İf:ıya’, IV, 388-389; rıca b k. SIDK).
  3. c) Karar vermede sıdk : Niyet ve iradeden sonraki bir doğruluk ve dürüstlük aşaması olup insanın iyi ve doğru olduğuna inandığı bir işi yapmaya dürüstlükle karar vermesini ifade eder.
  4. d) Kararında durma hususunda sıdk : Bir konuda verilmiş olan doğru kararı sürdürmeyi ifade eder. Karar verme ve kararında durmadaki dürüstlük, özellikle kötü alışkanlıklardan tövbe edip bir daha bunlara dönmeme hususunda büyük önem taşır.
  5. e) Arnelde sıdk : Ahlak alimleri arnelde dürüstlüğü “iyilikleri gösteriş için değil sırf iyi ve gerekli olduğu için yapma, kötülükleri de aynı anlayışla terk etme bilinci ve sorumluluğu” olarak açıklamışlardır.
  6. f) Dini ve manevi hallerde sıdk : Özellikle tasavvufi kaynaklar kulun Allah’a saygı ve bağlılığını gösteren havf, reca, ta’zim, zühd, rıza, tevekkül, muhabbet gibi manevi hallerdeki doğruluk ve samimiyeti sıdkın en ileri derecesi olarak değerlendirmiştir (a.g.e., lV, 386-392) Seyyid Şerif el-Cürcani’nin kaydettiğine göre hakikat ehli sıdkı “ölümü pahasına da olsa gerçeği söyleme” diye tarif etmiştir (et-Ta’rf{at, ”şıd” md.). Cüneyd-i Bağdadi’nin de sıdkı böyle anladığı belirtilir (Kuşeyr , ll, 451 ). Ancak İslam Alimleri hayatı bir tehlike karşısında yalan söylemeyi caiz görmüştür (bk. YALAN)

Sevgili Peygamberimiz (s.a.v), bir Müslüman’ın din kardeşini aldatamayacağını çok açık bir şekilde vurgulamış ve söyle buyurmuştur :

مَنْ غَشَّنا فَلَيْسَ مِنَّا”  Bizi Aldatan Bizden Değildir ”  ( Müslim, İman 164)

Bu ve benzeri  âyet ve hadis-i şeriflere baktığımız zaman hem yüce Rabbimiz (c.c), hem de sevgili Peygamberimiz (s.a.v), bizlerden özünde, sözünde, iç ve dış dünyasında dolayısıyla tüm davranışlarında doğru olan bir Mü’min olmamızı istemiş ve bunu da açık bir şekilde beyan etmiştir. Böyle davranmayan, gerek söz ve davranışlarında gerekse insanlarla olan ilişkilerinde ikiyüzlülük yapanları ise Peygamber Efendimiz (s.a.v), “münafık” olarak tanımlamış ve münafıkların alametlerini aşağıdaki hadiste üç madde halinde açıklamıştır. Bu hadise göre münafık :

  1. Konuştuğunda yalan söyler
  2. Söz verdiği zaman sözünde durmaz
  3. Kendisine bir şey emanet edildiği zaman emanete ihanet eder.

(Müslüman, elinden ve dilinden müslümanların emin olduğu kimsedir.) [Buhari]

 

Yorum Yaz