Bir Çocuğun Cebindeki Umut

0

Cebime elimi her attığımda aynı kâğıdı yokluyordum; orada duruyorsa babamdan küçük ama değerli bir parça taşıyordum. Babam onu bana verirken “Kaybolmasın!” demişti. Şimdi kâğıt hala duruyordu belki ama ya babam? O gitmişti, hem de ebedi olarak gitmişti bana söz vermişti beni bırakmayacağını söylemişti; fakat bıraktı, gözlerimin önünde bıraktı. Benim hayalimi kurduğum şey, onun hayatını elinden aldı. Küçükken bana hayalin ne diye sorarlardı, ben de gururla: “Ben büyüyünce pilot olacağım ve her gün uçağa bineceğim. Ve her gördüğüm uçağa değil; uçaktan her gördüğüm insana el sallayacağım!” derdim. Peki, şimdi ne oldu? Ben masumca hayaller kurarken insanlar uçaklara binmeyi değil, uçaklarla masum insanları bombalamayı istiyorlardı. Yaptılar da. Her şeyi bombaladılar; benden hayalimle birlikte hayatımı da aldılar. Artık hayalim değil benim kâbusum olmuştu. Her sabah bombaların sesiyle uyanmak neredeyse bir alışkanlık olmuştu. Asıl zor olan ne uyuyabilmekti ne de sabaha uyanabilmek, ne zaman gelecekleri belli olmuyordu. Her an her saniye ansızın gelip yok edip gidiyorlardı; ardından geriye yalnızca feryatlar ve çığlıklar kalıyordu.

O sabah korku hepimiz kaplamıştı. Annem ve babamın sessizliklerinden o korkuyu hissedebiliyordum. Uzaklardan uçak sesleri geliyordu, hiçbirimiz ne yapacağımızı bilmiyorduk ve korku dolu gözlerle çaresizce bekliyorduk. İnsanların haykırışları; küçük, masum hiçbir şeyden habersiz olan bebeklerin ağlayışları içimi ürpertiyordu. Gözümden bir damla yaş aktı; burada biz mazlumların suçu neydi? Hayatımızı ellerimizden alıyorlardı, bunları düşündükçe gözyaşlarıma hâkim olamadım. Küçük bir çocuğun kalbinden geçenler bunlardı, peki ya onların hiç vicdanı yok muydu hiç mi üzülmüyorlardı? Babam yanıma gelip sarıldı, onun kokusunu içime çektim sarılırken verdiği güven o an her şeye rağmen ayakta kalmam için yeterliydi. Son sarılmamız olduğunu, onun kokusunu son kez içime çektiğimi bilseydim onu bırakmazdım. Sonra kolları yavaşça gevşedi, artık sarılmıyorduk sadece bana tebessüm ediyordu; ama gözleri gideceğini haber veriyordu. “Sana söz veriyorum geleceğim, seni de anneni de yalnız bırakmayacağım!” dedi.

Küçüktüm anlayamamıştım, nereye gittiğini bile bilmiyordum; sadece tebessüm ettim, sessiz ama unutulamayacak adımlarla gitti. Annemle tek başımıza kalmıştık. Annemin yanına gidip oturdum. O an fark ettim uçak sesleri çok yakındı. Korkmaya başladım. O uçaklar herkesin hayatını mahvetmişti, kim bilir şimdi kimlerin hayatını mahvetmeye gidiyorlardır diye içimden geçirdim. Benim hayatımı alabileceğini nereden bilebilirdim ki? Biraz sonra uçakların artık çok yakınımızda olduğunu anladım. Annemle sıkı sıkı sarıldık, artık ağzından çıkan tek kelime mırıltılar halinde duaydı! Bir yandan anneme sarılıyor diğer bir yandan bir elimle de cebimdeki kâğıdı tutuyordum. Aniden yüreğimi titreten korkunç bir ses duyuldu, korkuyla gözlerimi yumdum. Bu benim en büyük kâbusumdu ve o ses, hayalim olan uçaklardan gelmişti. Ağlıyordum, hem de hıçkıra hıçkıra ağlıyordum; yine gelip her yeri yok edip arkalarında hüznü bırakarak gitmişlerdi. Evimiz büyük hasar görmüştü; duvarların bir kısmı yıkılmış, çatı üzerimize çökmüştü. Camlar kırılmış, eşyalar paramparça olmuştu; artık evimiz yaşanacak halde değildi. Annemle bana bir zarar gelmemişti, sadece yıkılan duvarların ve çöken çatının altında kalmıştık. Annem kendini kurtardıktan sonra benim de çıkmama yardımcı oldu. Uçakların uzaklaşmasını bekledikten sonra dışarıya çıktık. Artık sadece korkumuz değil; yaşayacak bir evimiz bile kalmamıştı. Kimsenin evi artık yoktu dışarıda da tek tük insanlar vardı. Demek ki canını kurtarabilen insan sayısı da azdı. Sonra bir anda kalabalık toplandı gürültülü bir şekilde konuşuyorlar ve ağlıyorlardı. Orada ne olduğunu merak ettim; ama kalabalıktan hiçbir şey gözükmüyordu. “ Anne!” dedim, gözyaşımı sildikten sonra devam ettim: “Orada ne olmuş?” Annem de belli ki düşüncelere dalmış, hüzün ve korku tüm bedenini sarmıştı. “Bilmiyorum!” dedi sadece. Merakla orayı izliyordum, o sırada birinin çekilmesi ile tanıdık bir yüz fark ettim. Yüzünün yarısı parçalanmış kan içinde bedeninden eser yoktu. Kalbim paramparça olmuştu. Hayır, ben onu tanımıyordum; artık bedenim tir tir titriyor gözyaşlarım hiç dinmeden akıyordu.

Ayakta duramıyordum, benim gördüğüm doğru olamazdı! Onu tanımıyor, sadece benzetmiş olmalıydım. Annem her şeyden habersizce benim halimi görünce ne olduğunu sordu, cevap verecek halim yoktu. Hemen ayaklanıp babamın o sessizce yürüdüğü yoldan ben koşarak çıkmıştım; artık ne önümü görüyordum ne de sesleri duyabiliyordum sadece gideceğim yeri biliyordum. Koşarak o kalabalık arasından içeri girdim. Evet, artık şüphem yoktu yarım kalan yüzünden de olsa onu tanımıştım, yerde kanlar içinde yatan babamdı. Yiğit babam, yüreği cesareti anlatan, gözlerinde umut taşıyan, kollarında güç, ellerinde merhamet, adımlarında özgüveni barındıran babam! Gözyaşlarım onun kanlar içinde olan yüzüne damlıyordu; ama o hala hareketsizce duruyordu paramparça olmuş bedeniyle. Ellerinden tuttum, ona sarıldım. Kimseyi istemiyordum. Babama bunu yapanlar kimlerdi? Yoksa bunu yapan benim hayalim miydi? Benim hayalini kurduğum şey bu muydu babamın elimden alınması mıydı? Sahi hayal neydi, hayaller hep güzel şeyler değil miydi? Hayal; bazen umut değil, yokluğun bir başka adıydı. Gözlerimi açtığımda her yerde keskin bir sessizlik vardı. Yatıyordum üzerimde ve ellerimde kan vardı. Babamın o anı gözlerimin önümden gitmiyordu, sadece hıçkıra hıçkıra sessizce ağlıyordum. Kalbim hâlâ aynı yerde kalmıştı. Gözyaşlarım dinmemişti. O an, cebimdeki kâğıt aklıma geldi. Babamın bana verdiği o kâğıt. “Vakti geldiğinde oku!” demişti. “Ne zaman?” diye sorduğumda cevap vermemişti. Meğer vakit, onsuz kaldığım zamanmış. Elim titreyerek cebime uzandı ellerim. Kâğıdı çıkardım, derin bir nefes aldım ve okudum. Üzerinde şu cümleler yazıyordu: “Gece uzun olsa da gün aydınlığa mutlaka kavuşacaktır. Umudunu kaybetme! Allah sabredenlerle beraberdir.” Bir damla gözyaşı kâğıdın üzerine düştü. Umudumu kaybetmemeliydim. Belki benim acım büyüktü; ama başkalarının da bu acıyı yaşamasına izin vermemeliydim. Kâğıdı dikkatlice katladım, tekrar cebime koydum ve içimden sessizce fısıldadım: “Umut bazen bir cepte saklanır; ama insanı ayakta tutar!”

                                                                                                                         Azra KAYA  / AL-9C Öğrencisi

Yorum Yaz